top of page

"" için 438 öge bulundu

  • Şekersiz Reçel İncelemesi

    Marketlerdeki "sağlıklılar" raflarına bakmaya, bu rafları karıştırmaya devam ediyoruz. "Glutensiz"lerden sonra, bir de “şekersiz” etiketlerine gözlerimizi çeviriyoruz. Maalesef bu taraf da glutensizler kadar facia. Yukarıda görmüş olduğunuz reçeli "şekersizler" rafından aldım. Öncelikle üzerinde "Tatlandırıcı içerir." diyor ve zaten bunu gördüğünüz an, konuya "Nedir bu tatlandırıcı?" diyerek şüpheyle yaklaşmalısınız. İçindekiler kısmında ilk, 1. madde kıvam arttırıcı. İçindekileri okurken önemli bir nokta var, ürünün içinde en çok ne yer alıyorsa ilk sırada o yazılır ve diğerleri de miktarına göre çoktan aza doğru devam eder. Kıvam arttırıcı, bu reçelde en çok yer alan içerik. Peşine turunç kabuğu ve su geliyor. Sonra bir kıvam arttırıcı daha var ve asitliği düzenleyici, tatlandırıcı, parantez içinde "steviol glikozit". Nedir bu tatlandırıcı? Kimyasal. Bütün içerik de bundan ibaret. Bu ürünü, sakince yerine bırakıyoruz :) Üzerinde "şekersiz" yazması, bunun sağlıklı bir yiyecek olduğunu göstermez. Glutensiz, şekersiz, laktozsuz, vegan… Hele yurtdışında paleo, ketojenik vs diye de gidiyor. Bunlar sadece bilgilendirmedir. Bütün bu etiketler, o ürünlerin sağlıklı olduğu anlamına gelmez. İçerikleri temiz olanlar var ama geneli kimyasal dolu ve işlenmiş ürünler. İlla turunç reçeli istiyorsanız, turuncu, portakalı, mandalinayı, hangisini tercih ediyorsanız alıp doğrarsınız. İçine biraz dut, biraz kayısı koyarsınız. Tarçın, karanfil ekleyebilirsiniz. Biraz suyla çektirerek pişirirsiniz ve buyrun, marmelatınız, reçeliniz hazır olur. En doğal bu şekilde yapılabilir, ürünlere baktığınızda hepsinin doğadan geldiğini görebilirsiniz. Ağacı, kökü var mı? Sorumuz budur. Steviol glikozitin ağacı, kökü var mı? Yok :) Şeker alternatifi diye bir şey maalesef yoktur. Şeker, şekerdir veya değilse de çoğu laboratuvar üretimi, işlenmiş üründür. Bu konuyla ilgili hazırladığım Şeker Alternatifleri ve Şeker Alternatifleri 2 yazılarımı okuyarak geniş ve detaylı bilgiye ulaşabilirsiniz. Tek dostumuz meyveler :) Ayrıca mutlaka ama mutlaka, etiket okumayı alışkanlık haline getirmeliyiz. Güzel ve temiz ürünler seçmeniz dileklerimle :) Sevgiler, Sema

  • Pıtır Pıtır Kinoa Pişirmek ve Bir Tarif

    Kinoa doğru pişerse pek güzel, yanlış pişerse yapış yapış olan bir tahıl :) Glutensiz beslenenlerin, bulguru hazmedemeyenlerin, sağlıklı beslenmek isteyenlerin göz bebeği. Şimdi size kinoayı böyle pıtır pıtır, yapış yapış olmadan, güzelce nasıl pişireceğimizi anlatacağım. Kinoa pişirilirken, genelde yapılan 2 hata oluyor. Bunlardan biri kinoayı iyi yıkamamak, diğeri pişirirken çok su eklemek. Aşağıda belirttiğim şekilde, istenen kıvamda kinoa pişirebilirsiniz. 🌸Akan suda iyice yıkıyoruz. Eğer iyi yıkanmazsa sası bir tadı oluyor. 🌸1 ölçü kinoayı, 1,25 ölçü soğuk su ile pişiriyoruz. Kaynadıktan sonra altı kısık, suyunu çektiriyoruz. 🌸Yayvan bir tencerede, geniş geniş pişiriyoruz. Ta daaa! Harika kinoanız hazır :) Bir de pişmiş, tane tane kinoayla yapabileceğiniz bir tarif eklemek isterim. Tatile çıkarken yolluk olabilir, işe giderken yanınızda taşınabilir, çok tok tutan, aşırı lezzetli bir salata tarifi oldu. 🌸Kinoaları yukarıda anlattığım gibi 10 dakikada pişirdim, hazırladım. 🌸İçine haşlanmış nohut ekledim. 🌸Zeytinyağı ve limon. Sosu ılıkken ekleyince hemen emiyor. 🌸Buzdolabında keçi peyniri vardı. Biz yokken bozulmasın diye kesip onu da ekledim. Tabii ki peynirsiz de olur. 🌸Taze kişnişi de kestim ve ekledim. Maydanoz, nane, dereotu hepsi olur. 🌸Son olarak kabak çekirdeği içi ekledim. Fotoğrafta yok, yerken aklıma geldi. Ben kendi sevdiğim şeklini anlattım. Siz dilediğiniz gibi ekleme/çıkartma yapabilirsiniz. Bu ayrıca tam bir akmaz kokmaz sefer tası yemeği :) Şimdiden afiyetler olsun :) Sevgilerimle, Sema

  • Yumurtasız, Ev Yapımı Mayonez

    Mayonezin en sağlıklı hali geldi. Ev yapımı, inanılmaz lezzetli, 2,5 dakikada hazırlayabileceğiniz, muhteşem bir mayonez oldu. Malzemeler ve Yapımı: 🌷1/2 sb süt (Gerçek süt, bitkisel sütle olur mu bilmiyorum.) 🌷1 sb zeytinyağı (Ağır olmadı, kokusu/tadı gelmiyor. Youtube’daki tariflerde hep ayçiçek ileydi, ben değiştirdim) Lezzet vericiler 🌷2 yk limon suyu 🌷4 yk üzüm sirkesi (Her sirke olur.) 🌷1 diş sarımsak (İsteğe bağlı) 🌷2 çk hardal (Olmasa da olur deniyor ama bence inanılmaz yakıştı.) 🌷1 çk tuz İlk aşamada süt ve zeytinyağını ince uzun bir kabın içinde blender en altta olacak şekilde 1 dakika çırptım. Bu aşamada süt istemeyen aynısını 1 yumurta sarısı ile de yapabilir ama ben denemedim. Blender'ı biraz kaldırıp bir 30 saniye daha çırpmaya devam ettim. Daha sonra yukarıdaki lezzet verici malzemeleri ekleyip blender'ı kaldırıp indirerek 1 dakika daha karıştırdım. Cam kavanoza alıp buzdolabına kaldırdım. Ve bir koca kavanoz mayonez hazır :) Tarif Youtube’da binlerce kişide var. İlk kimin aklına geldi de yaptı bilmiyorum. Anonim olmuş neredeyse. Bunu ilk kim bulduysa aklına, emeğine sağlık. Ben tat vericileri kendi damak lezzetime göre değiştirdim. Siz süt ve yağdan sonrakileri yarım koyup, tadına bakıp keyfinize göre ilerleyebilirsiniz. Dilerseniz ızgara sebzelere ekleyebilir, dilerseniz salataya sos olarak kullanabilirsiniz. Kıvam ve şekil verme videosuna aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz. https://www.instagram.com/p/C5BJe8koxEx/ Şimdiden afiyetler olsun :) Sevgilerimle, Sema

  • Glutensiz Ekmek Nedir?

    "Glutensiz beslenmek ne değildir?" konusuna devam ediyoruz. Aşağıdaki görselde görmüş olduğunuz ekmek, yurt dışında bir yere gitmiştik ve menüde glutensiz ekmek seçeneği vardı, o ekmek. "Hadi" dedim, "Belki iyi bir şey çıkar içinden. Belki gerçekten gerçek glutensiz ekmek çıkar." Çünkü artık her yerde bunlar dolu. Ve zaten ekmek geldiğinde, bembeyazlığından tamamen nişasta olduğunu anladım. Ve ilk kez, -belki 10 senedir glutensiz besleniyorum- ilk kez bu nişastalı ekmeklerin tadına baktım. Market raflarında "glutensiz ekmek" diye satılan paketli ekmekler. Zaten ısırdığınız an, inanılmaz bir nişasta tadı ve böyle yapay bir tat geliyor. Bunları yemek, glutensiz beslenmek demek değil. Bunların içinde bol nişasta, bol kabartıcı, bol kimyasal var. Gerçek glutensiz beslenmek demek, aslında ekmek yemek de değil, ama çok istiyorsanız %100 karabuğdaydan, ekşi maya ile yapılmış bir ekmek yemek olabilir. Veya kinoa, nohut gibi, siz kendiniz karıştırıp yapabilirsiniz. Ama böyle bembeyaz, rafine, işlenmiş bir şey gördüğünüzde, üzerinde yine "glutensiz" etiketi olması, onun sağlıklı olduğu anlamına gelmez. Çölyaklılar için tabii ki kurtarıcı olabilir ama eğer çölyaklı değilseniz, lütfen bu tür beyazlatılmış ürünlere mesafeli durunuz. Sevgilerimle, Sema

  • Glutensiz Ürün İncelemesi

    Glutensiz beslenmek ne demek değildir? Aşağıda paylaştığım görselde görmüş olduğunuz gibi, bu kadar uzun bir paragraflık içeriğe sahip olan ürünleri tüketmek demek değildir. Evet, etiketinin üzerinde 'glutensiz' yazıyor ama bu, çölyak hastaları için bir uyarıdır. Ayrıca bu etiket çölyaklılar için eklenmiş olabilir ama çölyaklıların da bunları yememesi gerekiyor zaten. Sizlerle beraber çalıştığımda, Instagram'dan aldığım sorularda, yorumlarda, alışveriş yaparken etrafımda gördüğüm en büyük şey, glutensiz veya şekersiz raflarındaki ürünlerin sağlıklı olduğunun düşünülmesi. Sağlıklı beslenme dünyasındaki yaklaşmakta olan en büyük sorun, etiketleme konusu. Bir ürünün üzerinde 'glutensiz', 'şekersiz', 'laktozsuz', 'vegan', 'ketojenik', yazması, onun sağlıklı olduğu anlamına gelmez. Kola da glutensiz, sigara da. İstesek üzerine 'glutensiz' ibaresi konabilir ama bu sağlıklı demek olmaz, değil mi? Tabii ki içlerinde sağlıklı olanları da var. Ama bizim için kıstas nedir? En büyük kıstas şu; bu kadar bir paragraflık içerik varsa, o içeriği sorgulamamız lazım. Bu ürünün içeriğindekilerden bir kısmını sıralayalım: Bitkisel şekerli şanti, glikoz şurubu, multifiye nişasta, palm yağı, E160, E420, E460, E472, E322... Böyle şeyler doğada var mı? Biz E472 ağacı diye bir şey biliyor muyuz? Veya E160 topraktan çıkan bir şey mi? Hayır. O zaman bunların hepsi kimyasal, laboratuvarda üretilmiş şeyler. Bu şekilde bir içerik görüyorsanız, üzerinde ister 'glutensiz' yazsın, ister 'şekersiz' yazsın, buradan kaçarak uzaklaşıyoruz. Not: Markayla veya markalarla bir sorunum yok. Markayı kapattım zaten. Sorunum, bu kadar sağlıksız, içleri anlamsız malzemelerle dolu ürünlerin sağlıklı gibi sanılmasında. Bunlar yeniyor, hastalıklar artıyor, sonra toparlamak aylarımızı alıyor :( Gerçek glutensiz beslenme, doğası glutensiz olan şeyleri yemektir. Marketlerdeki glutensiz raflarında yer alan ürünlerin içeriklerini çok iyi okuyalım. Sevgilerimle, Sema

  • Dışkınızı Takip Ediyor Musunuz?

    Sağlıklı bir vücudun sağlıklı bir bağırsağa ihtiyacı vardır. Bağırsaklarınızın sağlıklı olup olmadığını anlamanın iyi bir yolu da, dışkınıza bakmaktır. Dışkınızın görünümünü, rengini ve dokusunu değiştirebilecek pek çok şey olsa da, beslenme en yaygın göstergedir. Dışkımızın şekli, yapısı, rengi, günlük olarak sindirim sağlığımız hakkında bilgi veriyor. Ben bazen “Bağırsak sağlığınız düzelmeli." dediğimde, bu sadece kabız/ishal olarak algılanıyor; ama o yeterli değil. Bağırsağın doğru çalışması bütün hormon üretimi, besinlerin sentezi, ruhsal haliniz, ergenliğiniz, üremeniz, menopozunuz, hayatın her basamağı için çok önemli bir yer taşıyor. Nasıl kan bedende bir çok durumun göstergesi ise, günlük dışkı da öyle. Her gün dışkımızı inceleyeceğiz :) Yüzeyde mi, battı mı, rengi nasıl, şekli nasıl? Bu bize bedenimizle ilgili çok önemli bilgiler verecek. Önce dışkı şeklinden bahsedelim. Bu sene okulda her vaka çalışmasında sorulan ilk sorulardan biri, “hastanın dışkısının tabloda kaç numara” olduğu. Bu dışkı tablosunun adı Bristol Stool Chart; aşağıda bir örneğini görebilirsiniz. Tip 1: Ayrı, topaklı, geçmesi zor, sert Tip 2: Topaklı, sosis şeklinde dışkı Tip 3: Yüzeyinde çatlaklar bulunan sosis şekilli Tip 4: Sosis şeklinde dışkı ama pürüzsüz ve yumuşak (yılan gibi) Tip 5: Yumuşak ve kolayca geçen lekeler, parçalar Tip 6: Kabarık parçalar ve düzensiz kenarlar şeklinde yumuşak dışkı, yüzeyde kalan Tip 7: Tamamen sıvı; katı parça yok İdeal dışkı Tip 3 ve Tip 4’tür. Bunlar yumuşaktır ve geçmesi kolaydır. Günlük, akut değişimler tabii ki olabilir. Bu da normal; ama uzun süreli 3 ve 4 dışında kalıyorsanız, sindiriminiz alarm veriyor demektir. Şeklinden sonra, sıra renginde. Aşağıdaki görselde, dışkınızın rengine göre sindirim durumunuzla ilgili bilgiler yer alıyor. Bağırsak sağlığı için alkolsüz, rafine şekersiz ve rafine tahılsız, işlenmiş gıdasız bir beslenme yardımcı olacaktır. Rengarenk sebze, meyve, yumurta, hayvansal protein, şayet IBS'niz yoksa (Zaten varsa, muhtemelen dışkı Tip 3-Tip 4 değildir.) kurubaklagiller, kuruyemişlerle bir beslenme düzeni oluşturmak daha iyi bir sindirime yardımcı olacaktır. Sindirimin güçlü olması sadece gaz, şişkinlik gitmesi veya rahat dışkılama için değildir. Bunlar sadece birer sonuçtur. Eğer sindirimimiz iyi çalışmıyorsa, ürettiğimiz kandan, bedene giren oksijene kadar, hücrelerimizden, vücudumuzun her türlü vitamini kullanmasına, hormon dolaşımına kadar her şey etkileniyor. Beslenme dışkının şeklini ve rengini etkileyebilir. Sonuçta dışkı, su, bağırsak bakterileri ve vücudunuzdaki bazı hücrelerin yanı sıra, sindirilmemiş yiyeceklerden geriye kalan şeydir. Şimdi sıra dışkılarımıza puan verip, sindiririmimiz ne durumda onu değerlendirmede :) 3-4 şeklini korumak ve kahverengi renk tonları hedefimiz :) Not : Normal dışı renk ve şekil için mutlaka hekiminize görünmeniz önemlidir. Sevgilerimle, Sema

  • Sindirim ve Sinir Sistemi İlişkisi

    Konumuz, sindirim ve sinir sistemi ilişkisi. Size bugüne kadar sindirimi hep “İyi beslenirseniz, bağırsaklarınızdaki bakterileri iyi besleyip doyurursanız, kötü bakterileri aç bırakırsanız, bağırsak sağlığınız çok daha iyi olur; yediklerinizi sindirirsiniz, mideniz daha rahat eder ve tuvalete daha rahat çıkarsınız.” diye anlatıyordum. Ama bu işin sadece bir kısmı, gözüken kısmı. Bu işin gözükmeyen ya da az bilinen, buz dağının altında olan büyük bir kısmı var. Beslenme kadar önemli, hatta daha da önemli diyebileceğim bir nokta. Biraz bundan bahsedeceğim. Bizim bedenimiz, birçok sistemin bir arada, birlikte çalışmasıyla işliyor. Hiçbir zaman “Tek bir sistem daha değerli, tek bir sistem düzgün olmalı” gibi bir durum söz konusu olamaz; hepsi bir bütün içinde. Sinir sistemimiz de, sindirim sistemimizle direkt olarak bağlantılı. Bizim sinir sistemimizin modları var; stresliyken olduğumuz ‘savaş ve kaç’ modu, rahat ve sakinken içinde bulunduğumuz, parasempatik ‘dinlen ve sindir’ modu. Bakın, modun adı bile ‘dinlen ve sindir’. Yani ancak sakinken sindirim sistemimiz çalışıyor; devamlı stresliyken sindirim sistemimiz duruyor. Şayet rutin olarak sinir sistemimizi bu moda geçirmiyorsak, çok büyük sindirim sorunları yaşarız. Neden stresliyken midemize kramp girer, neden korktuğumuzda/endişelendiğimizde aniden tuvalete gitme ihtiyacı hissederiz? Sinir sistemi ve sindirim sistemi bizim kontrol edemediğimiz, ilkel beynimiz tarafından kontrol edilen bir bağlantıya sahip. Beyin tehdit hissettiği anda bizi ‘savaş ve kaç’ dediğimiz sempatik sinir sistemine geçiriyor. Bizi koruma hali. O esnada vücutta bir çok şey beklemeye alınıyor. Bunu beyin kendisi yapıyor; biz müdahale edemiyoruz. Evet, stres bütün gün hep etrafımızda, sürekli hayatımızın içinde. Ancak bununla ilgili yapabileceğimiz şeyler olsa da herkes erteliyor; “Stresi hayatımdan çıkaramam.” diyor. Tamam çıkaramayız; ama bedenimiz üzerindeki etkilerini kontrol edebiliriz. İyi bir sindirim sistemi için parasempatik sinir sistemimizi aktif hale getirmeliyiz. Aşağıda belirttiğim bazı aktiviteler, bunu yapabilmemiz konusunda bize yardımcı olacaktır. 🎈Aklınıza geldikçe gün içinde, ama özellikle yemeklerden önce, 3-4 kez diyafram nefesi (nefesi burundan uzunca alıp, karnı şişirip, sakin ve uzunca karnı içeri çekerek nefesi bırakmak) 🎈Şarkı söylemek, mırıldanmak 🎈Sakince 5 dakika hiçbir şey yapmadan durmak (telefon elde olmadan) 🎈Dinlenmek, bunun için kendinize zaman yaratmak, izin vermek 🎈Doğada vakit geçirmek 🎈Dua etmek 🎈Hayvanlarla oynamak Daha başka şeyler de var; ama “Aman bunlar da ne, ben yapamam.” diye bahanelere sığınmamak için gün içinde en çok yapabileceklerinizi sıraladım. Tabii ki aşağıdakiler de en teknik ve güzel olanları :) 🎈Meditasyon yapmak, somatik duyarlı yoga yapmak 🎈Mindfulness egzersizleri Dünyanın en sağlıklı yemeklerini de yesek, şayet sindiremiyorsak pek de işlevli olmaz. İyi bir sindirim için de mutlaka parasempatik sinir sistemi aktif olmalıdır. Bir şekilde, bir yerden, gün içinde dinlenmeyi/rahatlamayı hayatımıza geçirmemiz gerekiyor. Bu bir LÜKS DEĞİL, İHTİYAÇTIR. Herkese güzel bir hafta dilerim 💗 Sevgiler, Sema

  • Menopoza Hazırlanıyor Musunuz?

    Menopoza kendinizi hazırlıyor musunuz veya nasıl hazırlıyorsunuz? İşte geldik hayatımızın o kısmına. Senelerdir burada neler konuştuk. Şimdi de menopoz konuşma zamanı. Eğer 35 yaş altıysanız veya 40 yaş altı, durun, gitmeyin. “Benim daha çok var, reglimde hiçbir düzensizlik yok” diyorsanız, işte tam şu anda, bunların hepsi sizin için de geçerli. Lütfen okumaya devam edin. Menopoz, doğum gibi, ergenlik gibi, kadın yaşamının süreçlerinden biri. Bir hastalık değil :) Önce bu konuda anlaşalım. Bir hastalıkmış gibi yaklaşmaktansa, ''hayatımın bu yeni sürecinde en kolay nasıl geçerim ve bu süreci nasıl yönetirim'' diye düşünmek çok önemli. Menopoz dediğimiz süreç, en az 10-12 sene öncesinden başlıyor. 35 yaşından sonra her kadının, kendisini menopoza hazırlaması gerekiyor. Çünkü menopoza girdikten sonra da, önümüzde hala uzun bir ömür var. İnsan yaşamı uzadı ve o süreci sağlıklı geçirebilmek için, enerjik geçirebilmek için, bunlara dikkat ediyor olmalıyız. 150 yıl öncesine kadar 55 yaş yaşlıyken, şimdi daha hayatın baharı. İnsanın evrimleşme sürecine bakarsak, bu 150 yıl milyonlarca yıl içerisinde bir toplu iğne başı kadar. Buna göre evrilmedik ve artık ömrümüzün yarısında kadınsal döngümüzü yaşarken, yarısında da yaşamıyoruz. Daha az östrojen ile daha fazla şey yapmaya çalışıyoruz. Menopozla bedenle, zihinde ve ruhta çok şey değişiyor. Buna nasıl hazırlanacağız? Şöyle diyor musunuz? “Ben 40 yaşına geldim, bugüne kadar ne yiyorsam, ne içiyorsam aynısını yapıyorum, fakat bel çevremde yağlanma oluyor. Cildim kurudu, saçlarım kurudu, uykum düzensizleşti.” İşte bunlar, gelen menopozun ayak sesleri ve dikkat etmemiz gerek. Peki ne yapacağız? Maddeler halinde ve her bir maddeyi açarak aşağıda anlatıyorum. 1. Bağırsak Sağlığı: 40 yaştan sonra, östrojen hormonu üretimimiz azalacak. Ürettiğimiz östrojeni, vücudumuzun tam kullanıyor olması için harika bir bağırsak sağlığı elde edeceğiz; bağırsaklarımıza çok iyi bakacağız. Peki bağırsağa neler zarar veriyor? Alkol, şeker, rafine/işlenmiş/paketli gıdalar, çok fazla hamur işi, ekmek, genetiği değişmiş buğday. Buğdayı, bulguru, unu çok istiyorsanız; siyez, kavılca, karakılçık gibi atalık tohum buğdaylardan az miktarda tüketebilirsiniz. Şeker alternatifi diye bir şey yoktur. Hepsi şekerdir. Günde 2 porsiyon gerçek meyveden başka dostumuz yoktur. Artık bu yaşa geldik, kendimizi kandırmayalım :) Biyoeşdeğer hormon tedavisi alıyorsanız bile, tek başına buna güvenmeyin. Vücuda hormonu ekliyorsunuz ama vücudunuz onu ne kadar kullanıyor? Bağırsağınız güçlü olacak ki hepsini sentezleyecek. Şayet bağırsak sağlığınız iyi değilse, probiyotikler, bakteriler sağlıklı değilse, ne dışarıdan alınan hormonu, ne de kendi ürettiğimiz hormonu kullanamayız. Önemli olan bedene girmesi değil, bedende doğru sentezlenmesi. 2. Detoksifikasyon: Bu dönemde bu sistem yavaşlayacak; vücudumuz artık daha az toksin atacak. Bu yaşa kadar bedenin rutinde rahatça yaptığı bir işlem artık daha yavaş olacak. Vücutta biriken toksinler her hastalığın nedeni. O yüzden vücudumuza daha az toksin girdisi sağlamalıyız. Yediğimize, içtiğimize, tenimize değen kozmetiğe, saçımıza yaptığımız boyaya, toksik insanları hayatımızdan uzakta tutmaya dikkat etmemiz lazım. 3. Kas Yoğunluğu: Daha menopoza girmeden, kas kütlemizi arttırmamız lazım. Kadınlarda menopoz sonrası kemik yoğunluğu azalması kaçınılmaz. Kaslar imdadımıza yetişecek. Yürüyüş harici, fonksiyonel antremanlar eklememiz lazım. “Her şey çok pahalı.” demeyin, Youtube bedava video dolu. Yine rica edeceğim, kendimizi kandırmayalım :) 4. D Vitamini: Kemik sağlığımızı ve yoğunluğumuzu koruyabilmek için D vitamini seviyemiz en az 60-70 olmalı. Nedeni “Kemik Sağlığı” yazımda. ''Kalsiyum alacağım'' diye kilo kilo yoğurt/peynir yiyip, bedenin kullanamayacağı, inflamasyon arttıran süt ürünlerine yığılmayınız. D vitamininizi mutlaka kontrol ettiriniz; kemik üretimi için ilk ihtiyacımız bu. Sigara, alkol, stres, şeker, kemik yoğunluğunu bitiren şeyler. Siz istiyorsanız hobi olarak yine yoğurdunuzu, peynirinizi yiyin ama bunları bir kalsiyum kaynağı olarak görmeyin. Vücut zaten kendi kalsiyumunu üretiyor. Sadece bu süreci saydıklarımla baltalamayalım yeter :) ''Stresten kaçışım yok.'' demeyin. Hiçbirimizin yok, ama bu stresi boşaltacak yemek ve alkol harici, sizi mutlu eden, rahatlatan aktiviteleri hayatınıza dahil edin. Bu kolay meditasyonlar olabilir. ''Nasıl Meditasyon Yapılır'' yazım size yardımcı olabilir. Bir başka seçenek de, çıkartılması gerekenleri azaltabilirsiniz. Mesela daha az sosyal medya, daha az dijital bir hayat, daha az haberler, sizi rahatsız eden o kişiyi daha az görmek gibi.. Artık her birimiz kendi beden sorumluluğumuzu alacak kocaman insanlarız. Kafamızı önümüze koyalım ve kendimizi daha fazla kandırmaktan vazgeçelim. Tüm gençliğiniz boyunca bunlardan kaçmış bile olsanız, artık kaçmanın fayda etmediği bir noktaya geldik :) Bu yapacaklarımız bize daha sağlıklı, daha kolay bir 40 yaş sonrası yaşatacaktır. Yavaş yavaş başka konulara da gireceğim. Şimdilik buradan başlayalım :) Hepinize sevgiler 💗 Sema

  • Kemik Sağlığı

    Konumuz kemik sağlığı. Kemikleriminizin sağlıklı ve kemik yoğunluğumuzun yüksek olması için neler gerektiği hakkında, sizlerle önemli bilgiler paylaşmaya geldim. Kemiklerimizin güçlü ve yoğun kalabilmesi için bazı hormonal kombinasyonlara ihtiyacımız var. Büyüme hormonu -uykuda salgılanıyor-, tiroid, östrojen ve testosteron. Bu hormonlar, kemik sağlığımız için çok gerekli; zaten östrojenin düşmesiyle birlikte, yani menopozdan sonra, kemik yoğunluğunda bir azalma başlıyor, biliyorsunuz. Bir de yaşımız kaç olursa olsun, kemiklerimize iyi gelmeyen bir hormon var; kortizol hormonu. Kortizol, stresli olduğumuzda salgıladığımız hormondur. Hepimizin gün içerisinde stresi yükseliyor; bu normal ve burada bir sorun yok. Ama yükselen kortizolü ve stresin beden üzerindeki etkilerini stres yönetimiyle azaltabiliriz. Rahatlama egzersizleriyle kortizol seviyesini düşürmeliyiz. Bu nedenle nefes, meditasyon, mindfulness, bunları mutlaka öğrenmemiz gerektiğini düşünüyorum. Rahatlama bir lüks değil, bir ihtiyaçtır; bunu hepimiz öğrenelim. O kortizol devamlı salgılanmamalı. Kemik sağlığı için bir başka ihtiyacımız, D vitamini seviyeleridir. Vücudumuzun kendi ürettiği kalsiyuma ev sahipliği yapan şey, D vitaminidir. Dolayısıyla D vitaminimiz her zaman yüksek olmalı ki, vücudumuz kalsiyumu kendi kendine üretebilmeye devam etsin. Bu nedenle D vitaminimizi her zaman 50’den yukarı tutmaya çabalamalıyız. Yani kemik sağlığı için doğru olan kilo kilo yoğurt yemek, litre litre süt içmek değil, stresimizi kontrol etmek, D vitaminimize dikkat etmek ve inflamasyonu yükselten gıdalardan uzak durmaktır. İnflamasyon yaratan yiyecekler nedir? - İnek sütü: Kalsiyum var diye kilo kilo süt, yoğurt, peynir tüketmeye gerek yok. Siz istiyorsanız hobi olarak yine yiyin; ama kalsiyum alacağım diye umut etmeyin. Yukarıda saydıklarım daha önemli. Bedenimiz bu kalsiyumu kullanamıyor. Hatta yapılan bir çok araştırmada, inek süt ürünleri kullanmakla kemik erimesi arasında ters bir ilişki var. Süt ürünü arttıkça kemik yoğunluğu azalıyor. - Şeker, tatlı ve paketli her türlü gofret, gazlı içecekler, bisküvi vb. - Alkol, sigara en başta - Bol hamur işi ve unlu gıdalar Lütfen bu konuyu düşünmek için menopozu beklemeyin. Daha öncesinde elimizden geldiğince kemik yoğunluğumuzu yüksek tutarsak, ileriki yaşlarda bu bizim işimize yarayacak. Hepinize sevgiler, Sema

  • Patates Kızartması Ekmekçik

    Size patates kızartması tadında, yapımı çok basit ve beş dakika süren, çok güzel bir ekmekçik tarifi hazırladım :) Malzemeler: 🌺 3 küçük patates, rendelendiğinde 1 su bardağından biraz fazla 🌺 Tuz 🌺 2 dolu yk karabuğday unu 🌺 Tavayı ıslatacak kadar zeytinyağı Un için, glutensiz beslenme kaygınız yoksa tam buğday unu, siyez unu gibi dilediğiniz her türlü buğday unu da olur. Glutensizler içinde de kıvama bakarak nohut unu, sorgum unu, glutensiz yulaf unu da olur diye düşünmekteyim :) Patatesleri rendeledim. Tuz ekleyip iyice ovdum ve suyu çıktı. Sonra ununu ekledim ve yoğurdum. Ellerimi ıslatarak şekil verdim. Zeytinyağı koyduğum tavada pişirdim. Yapım videosuna aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz. https://www.instagram.com/p/C4NjFfmIAYm/ Afiyetler olsun :) Sema

  • Vücudumuzu Tanıyalım: Aylık Döngülerimiz

    Biz neden erkeklerden bu kadar farklıyız? Bizi neden anlamıyorlar? Bir hafta önce yapabildiğimiz veya yapmak istediğimiz bir şeyi, bir hafta sonra istemiyoruz. Erkekler bunu anlayamıyor. Bu yazıyı okurlarsa, belki biraz anlayabilirler. Yukarıdaki soruların cevabı, "Kadınlar kompleks bir döngü içerisinde de o yüzden." Sorun bizde değil; devamlı değişen hormonal döngümüzün etkisindeyiz :) Şimdi size, 1 aylık döngümüz içinde yaşadığımız hormon değişimlerini anlatacağım. 1. fazda, regl olduğumuz güne 1. gün dersek, ilk 10 günde müthiş bir östrojen üretimi yapıyoruz. İşte bu östrojen üretiminin olduğu günlerde enerjimiz tavan yapar; koşabiliriz, atlayabiliriz, dans edebiliriz. İşlerin hepsini “Çekilin ben geliyorum.” diyerek ‘Zeyna’ gibi kucaklayıp, her şeyi halledebiliriz. Yağ yakımı için de en uygun zaman. Bu dönem resmen uçabiliriz. 2. fazda, ürettiğimiz bu östrojenin yanına, progesteron ve testosteron da eklenir. Tam bir hormon kokteyli, yumurtlama dönemi, yaratıcılık zamanı.. Eğer yeni bir iş yapmak istiyorsak, yeni bir proje yapmak istiyorsak, bebek yapmak istiyorsak -zaten doğa bize o özelliği vermiş- bu yumurtlama dönemi, tüm bunlar için muhteşem bir dönem. Sonra 3. faza geçiyoruz; artık östrojen çekiliyor ve progesteronun baskın olduğu bir döneme giriyoruz. Döllenme olduysa embriyonun tutunması için, döllenme yoksa da 2. döngünün başlaması için çok önemli bir dönem. Progesteronun salınabilmesi için istediğimiz şey, bu dönemi daha sakin, daha içimize kapalı, kendimizi daha fazla mutlu ederek geçirmemiz. Progesteron üretimi için vücudun daha çok zevk aldığı şeyleri yapmaya ihtiyacı var. Ama bu, oturup çikolata yemek demek değil; sinir sisteminin sakinleşmesi demektir. Sinir sistemi parasempatiğe (yani sakinlik, dinlenme sistemi) daha fazla geçmeli. Stres hormonu kortizol gün içinde yükselse de (bu kaçınılmaz), mutlaka hatırlayıp durdurmamız lazım. 3-4 kez sakin nefes alıp vermek, 1-2 sayfa sevdiğiniz bir şey okumak, bir şarkı dinlemek, denize veya bir ağaca bakmak, sakin yürüyüşler yapmak gibi. Bu dönemde vücudun karbonhidrat ihtiyacı daha fazla olabilir. Ama bu ihtiyacı pizza/çikolata vb. şeyler yiyerek değil; kurubaklagiller, meyveler, kinoa, tatlı patates, bal kabağı gibi sağlıklı karbonhidratları arttırarak karşılayabiliriz. Bütün ay bu döngü içerisinde dönüyoruz. Bir sonraki kanamanız başladığında yine aynı döngü dönecek ve bu böyle senelerce gidiyor. Sonra “Bu erkekler bizi anlamıyor.” diyoruz :) Anlayamazlar; çünkü bu kadar karışık bir hormon döngüsü altında değiller. Belki siz bile bazen anlayamıyor olabilirsiniz. Umarım, paylaştığım bu bilgiler yardımcı olur. Siz de faydalanmasını istediğiniz kadın ve erkeklerle paylaşabilirsiniz :) Hepinize sevgiler, Sema

  • Tuzlu Kekçikler

    Kahvaltıya, çay saatine, dışarıda taşımaya hazırlayabileceğiniz, glutensiz, tok tutan tuzlu kekçikler geldi :) Bu tarifte iki versiyon hazırladım. Biri düşük karbonhidratlı ve glutensiz, diğeri ise glutensiz; hangisini isterseniz. Glutensiz -3 yumurta -4 yk karabuğday unu -İncecik kesilip tuzla ovulmuş ıspanak -1 çk kabartma tozu -1/4 çb zeytinyağı Düşük Karbonhidratlı ve Glutensiz -3 yumurta -1,5 yk lupin unu -2 yk badem unu -İncecik kesilip tuzla ovulmuş ıspanak -1 çk kabartma tozu -1/4 çb zeytinyağı Malzemeleri karıştırdım; azıcık yağladığım muffin kabına döktüm. Üzerine ay çekirdeği, susam serptim; çörek otu, haşhaş vs. de olur. 160 derece önden ısınmış turbo fırında 20 dakikada pişti. İstediğiniz unla yapabilirsiniz. Kıvam videosunu ve fırına vermeden önceki halini aşağıda görebilirsiniz. Afiyet olsun :) Sema

Arama Sonuçları

bottom of page