Boş arama ile 464 sonuç bulundu
- Sebze fermante etmek 4 adımda çok kolay
Güneşli ama çok soğuk bir Aralık sabahından herkese iyi haftalar. Bu sabah Dino'yu gezdiririken resmen dondum. Kış gelince sevindiğim şeylerden biri de sebze fermantasyonu yapabilmek. Sık sık da yapıyorum. Instagram hesabımda hep anlatırım ama bunu da buraya taşımak istedim çünkü çok fazla soru sorulan bir yöntem. Sadece 4 adımı var. Şu fermanteyi ogrendiğimden beri turşuya ihtiyaç duymaz oldum. Bu kavanozda acur, havuç ve mor lahana fermante ettim. Siz dilediğiniz sebze ile yapabilirsiniz. Malzemeler : Fermante edilecek sebzeler Kefir altı suyu (yok ise ev yoğurdu suyu) İçme suyu ve iyotsuz kaya veya deniz tuzu Ardıç tohumu, sarı hardal tohumu (aktarlarda var) 2 diş sarımsak ve dilediğiniz aroma vericiler (maydonoz, dereotu, kimyon, karabiber, zencefil gibi) Adım 1 : İyi yıkanmıs, çürüğü vs ayıklanmış sebzeleri yıkayıp kavanoza sıkıca dolduruyoruz. Adım 2 : Suyunu hazırlıyoruz. Suyu için 1 litre suya 1 Türk kahvesi fincanı kefir altı suyu veya ev yoğurdu suyu ekliyoruz. Kefir altı suyu yapımını kefir peyniri yazımda okuyabilirsiniz. Aynı suya 1 yemek kaşığı kaya tuzunu da koyup karıştırıyoruz ve kenarda hazır tutuyoruz. Adım 3 : Kavanozun içine 2 tane ardıç tohumu ve 1 çay kaşığı sarı hardal tohumunu atıyoruz. Bunlar mutlaka olmalı, bozulmayı önlemek için) Adım 4 : Daha sonra da aroma vericilerimizi ekliyoruz. 2 diş sarımsak, zencefil, kimyon tohumu..burası isteğe bağlı, ben aroma için atıyorum. Özellikle kimyon tohumu çok yakışıyor. En son kalın bir yaprakla (ben mor lahana yaprağı kullandım) sebzelerin üstünü örtüp suyunu ekliyoruz. Bir ağırlık koyup stretchliyoruz. Bu ağırlık bir taş olabilir, küçük bir cam kavanoz olabilir. Karanlık bir dolapta 5 gün duracak ve sebzelerimiz fermante olmuş olacak 😊 daha sonra buzdolabına kaldırıyoruz. Ben 2 gunde yiyip bitiriyorum 😍 Öyle güzel oluyor . NOT : Ben yöntemi Sevgili İpek Kuşçu'dan öğrendim. Kendisine buradan da çok teşekkür ederim. #fermantesebze #probiyotikler #sebze
- Sema’nın Tost Ekmeği
Hava fena. Kapkaranlık, fırtına şeklinde yağmur var. Böyle bir havada Pazar kahvaltısı güzel bir tostu hakeder :) Ama tahılsız, glutensiz ve ekmek tadını da vermeli. Buyrunuz, aranan tost ekmeği burda. Bir zamanlar ne çok yapardım. O kadar basit ki. Sadece 3 malzeme. Malzemeler : 1 yumurta 2 kaşık badem unu Çay kaşığı ucu ile kabartma tozu 3 malzemeyi güzelce karıştırıyoruz. Tereyağ ile hafif yağladığım fırın kabına döküyorum. Benim tam bu boyda küçücük bir fırım kabım var. Geniş bir fincan da olur. Hamburger ekmeği çapında herhangi bir yuvarlak kap olur. Bunu 170 derece fırında 20 dk pişiriyorum. Fazla kızarmasına izin vermiyorum çünkü daha tost makinesine girecek :) Biraz soğutup, ortadan ikiye kesip içine salça sürdüm. Peynirimi koydum ve tost makinesini ısıtıp bastırdım. 2 dakikada hazır oldu. Ne kadar tok tuttuğuna şaşırırsınız. Bu ekmeği haftasonu fazla hazırlayıp, buzluğa atabilirsiniz. Haftaiçi işe giderken iki dakikada tost yapabilirsiniz. Hiçbir ağırlık, şişkinlik, gaz yapmayan süper bir tost ekmeği oluyor :) Herkese süper bir haftasonu dilerim. Ekmeği yaparsanız beni de haberdar eder misiniz :) #bademunu #Tostekmeği #Ekmek #Glutensizekmek
- Fasılalı orucu sevdim!
Geçen hafta fasılalı oruç için bir girizgah yapmıştım. (Bkz: Aralıklı oruç dedikleri ) Bu hafta daha detaylarına gireceğim. Ben bu beslenmeyi sevdim... Güneş batımına yakın artık metabolizmamız yavaşlayıp kendisini uykuya ve dinlenmeye hazırlıyor. Biz geç saatlerde akşam yemeğimizi yersek, metabolizmamız, midemiz, bağırsaklarımız yani tüm vücudumuz ihtiyacı olan dinlenme sürecine giremiyor ve akşam yenenleri öğütebilmek için hızla çalışıyor. Ben hem vücudumu dinlendirebilmek, hem de kilomu kontrol edebilmek için senelerdir akşam yemeğimi en geç 19:00’da bitirmiş olurum. Hatta bu, eşimle ayrı yemek yememize bile yol açıyor fakat alıştıktan sonra artık vücut geç yemek saatlerini kaldıramıyor. Eskiden sabahları çok aç uyanırdım. Geçenlerde aslında o da kadar aç uyanmadığımı fark etmemle fasılalı orucu denedim. Aslında normal düzeninimin dışına pek çıkmadım. Sadece bedenimi dinledim. Bazen sadece alışkanlıkla yemek yiyormuşuz. Bunu birçok uzman söylerdi ama fikir bana o kadar uzaktı ki pek dikkate almazdım. Bedenimizle aramızda bir ilişki kurup onu dinlemememiz lazım. Bize her zaman neye ihtiyacı olduğunu o kadar güzel söylüyor ki. Ben biraz da bunu deneyimlemek için IF (Intermittent Fasting - Fasılalı Oruç) yaptım. Fasılalı oruç nasıl yapılıyor? Ben saat 19:00 civarı akşam yemeğimi bitirip, başlıyorum. Bu oruç süresince su, şekersiz kahve ve çay, soda gibi kalorisiz içecekleri içebiliyoruz. Dini oruçlardan farklı bir sistem. Vücudu bu süreçte kesinlikle susuz bırakmamak lazım. 23:30 civarı uyuyorum. Gece atıştırma alışkanlığım olmadığı için zorlanmıyorum ama canım bir şeyler isterse su içiyorum. Orucun uzunca bir kısmı zaten uykuda geçiyor. Sabah 8 civarı uyanıyorum. Yarım litre kadar suyumu içip üstüne şekersiz, sütsüz kahvemi içip güne başlıyorum. Zaten bu da rutinimdi. Hatta bu yazıyı yazarken de tam bu adımdayım. Daha sonra Dino’yu gezmeye çıkarıyorum. Normalde kahvaltımı etmeden çıkartmazdım ama alışkanlık değiştiriyoruz değil mi? O yüzden denedim ve oldu. Bu sırada zaten yürüyüş yaparken aklıma kahvaltı gelmiyor, gelse de kendimi oyalıyorum. Biraz e-maillere bakmak, biraz çalışmak, biraz sosyal medyaya bakmak derken saat 10:30 oluyor ve kahvaltımı hazırlıyorum. 16 saatlik oruç süresi bitmiş oluyor. Zorlandığım tek yer son bir saat olabilir, o da çok değil. Su içerek ve kahvaltımı hayal edip planlayarak geçiriyorum. Bazı kaynaklar bayanlarda bu süre 14-15 saat de olabilir diyor. Ben kendimi dinliyorum. Dayanamadığım duruma gelsem yerim ama daha öyle bir durum olmadı. Her gün yapamadım. Özellikle haftasonu mümkün olmadı. Haftada 3-4 gün bile yapılsa kardır. Bu bir diyet değildir. 2 hafta böyle beslenip 5 kilo kaybetmeyi düşünmemek lazım. Vücuda iyi gelen bir beslenme sistemidir. Uzun vadede etkileri görülebilir. Önceliğimiz her zaman sağlıklı beslenme olmalıdır. Yalnız karnınızın daha ilk haftadan düzleştiği de kesin. 8 saatlik yemek yeme kısmında da tabii ki tercihlerimizi sağlıklı yapmaya devam ediyoruz. 16 saat oruç tutup , sonra gün içinde fast food hamburger yemek olayın bütünlüğüne aykırı. Ben normal beslenme sistemime devam ediyorum. Karbonhidratı minimumda alıyorum. Hedefimiz hep sağlık, sağlık, sağlık. Normalde katı beslenme akımlarına hep karşıyımdır. Doğanın bize sunduğu besinleri doğal haliyle, dengeli bir şekilde tüketme taraftarıyım. Yulaf yasak, kurubaklagil yasak, meyve yok, yüksek yağ veya yüksek protein gibi beslenme şekilleri bana hiç uymuyor ve beni strese sokuyor. Fakat IF’te kendimi böyle kısıtlanmış hissetmedim. ‘’Çok zorlanırsam da yerim’’ dedim. Bu beni rahatlattı. Hepimizin metabolizması parmak izi gibi farklı. Dolayısı ile bu genellemelere biraz karşıyım. Bana iyi gelen size gelmez, size iyi gelen bana gelmez. Herkes kendi beslenme sistemini komşusunu, yan masadakini arkadaşını, televizyondaki bir uzmanı dinleyerek değil, kendi metabolizmasını gözlemleyerek oluşturmalıdır. Bu bedenin içinde yaşayan sizsiniz ve size söylediklerine kulak verin. Bedeninizi dinleyerek, ana temel paketli ürünler, rafine şeker, işlenmiş gıdalar ve beyazlardan uzak kalmak olacak şekilde size en iyi gelen doğru yolu bulacağınıza eminim. Herkese sağlıklı, mutlu ve şekersiz günler dilerim. Not : Bu yazım www.hthayat.com daki köşemde 5.Mayıs.2017 tarihinde yayınlanmıştır. #fasılalıoruç #aralık #oruç
- Aralıklı oruç dedikleri...
İnsan vücudu çok acayip. Değişime ve gelişime o kadar açık ki. Varabildiği nokta bazen beni hayretler içerisinde bırakıyor. Belki duymuşsunuzdur, belki de ilk defa duyuyorsunuz. Fasılalı ya da aralıklı oruç denen, İngilizcesi “intermittent fasting” olan bir beslenme sistemi mevcut. Uzun zamandır okuyup araştırıyordum ama temelinde uzun süre yemek yememek olduğu için bu beslenmeye çok mesafeliydim. Denemeyi aklımdan bile geçirmiyordum ama büyük konuşmamam gerekiyormuş. Kendi deneyimime geçmeden önce bu sistemi kısaca anlatmak istiyorum. Vücudumuz ana öğünleri yedikten 3-4 saat sonrasında tüm yediklerimizi yakmış oluyor. Bu süreden sonra kendisine yeni bir yiyecek vermezsek, yakıt olarak depodaki birikenleri kullanıyor. Bu da demek oluyor ki, depolanmış yağlar yakılmaya başlanıyor. Teknik detaylara girmeden en basit anlatımı bu şekilde. Biz sık sık yemek yediğimizde vücudumuzu bu düzene hiç sokamamış oluyoruz. Hep yediklerimizi yakıyoruz ve depodakiler sabit kalıyor. Aralıklı orucun bazı farklı şekilleri var. En çok uygulananı 16/8 sistemi yani 16 saat açlık, 8 saat yemek modu. Açlık süresi uzadıkça yağ yakımı artıyor ama yeni başlayanlar için en uygun versiyonu bu. 8 saatlik yemek periyodunda da tabii ki yine sağlıklı beslenmek ana kural. Bu sürede karbonhidrat ne kadar az olursa, 16 saatlik yemek yenmeyen süre o kadar daha rahat geçiyor. 16 saatlik oruç zamanının başlangıcının güneş batımına en yakın saat olması en önerilen şekil. Benim her zaman hipoglisemi yani düşük şeker sorunum olduğu için 2-3 saatte bir yemek yemem gerektiğine inanmışımdır. Fakat geçen sene hayatımdan tahılları uzaklaştırıp, karbonhidratları çok dikkatli almaya başladığımdan beri şeker düşme sorunum kalmadı. Bunun daha detaylı hikayesi “Yağları Sevelim” yazımda mevcut. Şekerim artık düşmese de eskiden gelen alışkanlıkla uyanır uyanmaz kahvaltı ederim. Hiçbir öğünümü atlamam ama akşam yemeğimi de en geç 19:00’da yiyip, yemekle ilişkimi keserim. Geçenlerde bir sabah uyandığımda artık sabahları aç olmadığımı ama kurulmuş tavşan oyuncaklar gibi direkt olarak kahvaltı hazırladığımı fark ettim. Kahvaltı etmeden saat 10:00’a kadar çok rahat durduğumu fark ettiğim an, kalıplarımın dışına çıkmayı ve fasılalı oruç beslenmesini denemeye karar verdim. 2 gündür bu şekilde besleniyorum. Tüm hafta devam edip, haftaya değişimleri ve deneyimlerimi anlatacağım. Kısa bir ipucu vermek gerekirse, kendimi harika hissediyorum. Herkese sağlıklı, mutlu, şekersiz günler dilerim. Not : Bu yazım www.hthayat.com daki köşemde 28.Nisan.2017 günü yayınlanmıştır. #aralıklıoruç #intermittentfasting
- Unsuz Lor Poğaçası
Bu lor peynir poğaçasını senelerdir o kadar çok kez yaptım ki. İçinde un olmadığına kimse inanamıyor ama gerçekten yok. Hem tadı harika oluyor, hem de çok doyurucu. Her sabah yumurta yemekten bıkkınlık gelince bu poğaçalar hayat kurtarıcı. Bu poğaçayı İnstagram takipçilerimden heralde binlerce kişi yapmıştır. Ben de her yaptığımda biraz değiştiriyorum. Bu sefer de ufak oynamalar yaptım. Yine çok güzel oldu. İçinde antin kuntin malzeme yok 😃 hepsi şu anda evde olabilecek şeyler. Haftaiçi sabahları kurtaracak bir kahvaltı bu. Hazirlamasi 5 dakika. Ceviz buyuklugunde 25 tane kadar cikiyor.Önce ana malzemeleri yazacağım. Daha sonra bu sefer eklediklerimi... Ana malzemeler : 350 gr lor peyniri 2 yumurta 1 yk erimiş tereyağı 2 avuç rondodan geçirip iri bıraktığım ceviz 1/2 çay kaşığı kabartma tozu Dilediğiniz baharatlar. Ben zahter koydum. Kırmızı biber,maydonoz, dereotu, sebze tozları..herşey olur Bu sefer eklediklerim : 1/2 su bardağı rondodan geçirip iri bıraktığım ayçekirdeği içi Bazen 3-4 kaşık yulaf ezmesi ekledim, bazen kurufasulye unu ekledim ama şahsi fikrim en güzel halinin orjinali olduğu. Bir de bu ayçiöekli versiyonu harika oldu. Hepsini yoğurup ıslak elle şekil verdim. Elinizi ıslatmazsanız şekil vermek zor oluyor. Yağlı kağıt serdiğim fırın tepsisine yerleştirdim.170 derecede 30 dk kadar pişti. Kızarıp kıtır olunca hazır demektir. Sizi ne kadar tok tuttuğuna şaşıracaksınız. Kalanını buzluğa koyabilirsiniz. Buzluktan istediğiniz zaman çıkartıp tavada veya tost makinesinde ısıtabilirsiniz. Fırından yeni çıkmış oluyor. #lor #lorpoğaça
- Karnabahar Mantı
Soran olursa “delirdi, her gün karnabahar yiyordu” dersiniz :) Bu kışın gözde sebzesi karnabahar oldu. Aslinda ben karnabahar mantıyı her kış yapardım ama haşlanmış karnabaharla. Geçenlerde Refika Birgül'ün Yemek Okulu YouTube kanalını seyrediyordum. Bunu da orada gördüm. Refika'nın yaptığı salça sosluydu. Ben onu bu şekle soktum. Karnabaharları incecik aşağıdaki resimdeki gibi doğruyoruz. Çiçeklerin şekli bozulacak endişe etmeyin. Hatta bozulsun. O yuvarlak hatların dışına çıksın. Sonra bir tavaya biraz zeytinyağı ekleyip, karnabaharları sotelemeye başlıyoruz. Altı en açık ocakta 2-3 dakikada sotelendiğini göreceksiniz. En son bir diş sarımsak ekleyip altını kapatıyoruz. Soteleyerek ulaşılan lezzet uçuk bir nokta. Lütfen deneyin. Hem de 5 dakikada hazır. Eşime yaparken üstüne kıyma sos koyuyorum. Tam mantı oluyor. Kıyma sosda da sotelenmiş yarım soğan, 250 gr dana kıyma, biber salçası ve domates salçası. Baharatlar ve salça oranları sizin isteğinize kalmış :) Deneyecek herkese afiyet olsun. #karnabahar #karnabaharsebze #karnabaharmantı
- Süt ürünlerinden dolayı şişenlerden miyiz?
Laktoz aslında en basit olarak bakıldığında sütün içindeki şekerdir. Bu şeker maalesef bazı kişilerde kolay sindirilemez. Şayet süt ürünleri tükettikten 30 dk ile 2 saat sonrasında aşağıdaki belirtiler oluyorsa bir süre süt ürünlerini azaltmanızı tavsiye ederim: Gaz Şişkinlik Mide bulantısı Karın ağrısı ve ishal Süt o kadar çok hayatımızın içinde ki alternatifler bulmak zor oluyor. Büyük markaların karton kutularda laktozsuz sütleri var ama sütün doğal yapısı bozulduğu için ve ben her zaman tüm yiyecekleri doğada olduğu şekli ile tüketmeyi savunduğum için bu laktozsuz sütleri de pek tavsiye etmiyorum. Bunun yerine doğal bitki ve yemişler ile sütlerimizi evde kendimiz yapabiliriz. 5 dakikanızı bile almayacak ve sizi şişkinlik sorunundan kurtaracak. Hem de tatları harika! Hindistancevizi sütü Bir bardak kuru hindistanecevizini veya 5-6 tane taze hindistanecevizi parçasını, 2 hurma ile birlikte geceden 2 litre suda bekletin. Sabah sadece blenderdan geçirip bir tülbent yardımı ile süzün. Hindistancevizi sütünüz hazır olacak. Hindistancevizi sütüne kakao katarak harika bir sıcak çikolata içebilirsiniz. Badem sütü 1 bardak bademi kabukları ile birlikte bir gece suda bekletin. Ertesi gün bu suyu döküp üstüne yeni bir 3 bardak su ekleyip, 2 de hurma ekleyip blenderdan geçirin. Bir tülbent yardımı ile sütü süzün ve badem sütünüz hazır. Kaju sütü 1 bardak çiğ kajuyu bir gece bir bardak suda bekletin. Ertesi sabah 3 bardak daha su ekleyip blenderdan geçirin. Kajuyu yapmak daha kolay çünkü süzmeye gerek kalmıyor. Blenderdan geçirdiğiniz an sütünüz hazır oluyor. Hindistancevizi ve badem sütlerinde kalan posayı da kurabiye yaparak veya yulaf lapanıza koyarak değerlendirebilirsiniz. Herkese sağlıklı, mutlu, şekersiz ve bu sefer bir de laktoz ağrısız günler dilerim. Not : Bu yazım www.hthayat.comdaki köşemde 14.Nisan.2017'de yayınlanmıştır. #bademsütü #kajusütü #hindistancevizisütü #bitkiselsüt #ht
- Sebzelerin gücü adına!
Bu başlıkla yaşım ortaya çıktı. Bu çizgi fimi hatırlayanlar varsa aynı dönemin çocuklarıyız. Güç bende artık! Nasıl mı? Sebze sularımla... Bundan 4-5 sene önce, sebze suyu içme ve sıvı detokslar moda olduğunda kendime bir günlük sıvı detox paketi almıştım. Lezzetleri enfes olmasına rağmen, bir günün sonuna kadar bile dayanamamıştım. Akşamüzeri başımın kızgın bir ağrı ile çatlamasıyla, detoks da yalan oldu. ‘’Ne varsa çiğneyerek yemekte var’’ diyerek bir kaşarlı tost ile mutluluğa kavuşmuştum. O gün bugündür biri bana sıvı beslenme dediğinde koşarak uzaklaşıyorum. Soran olunca da ‘’ben çiğneyerek beslenmezsem mutsuz oluyorum ve sıvı beslenmeye karşıyım’’ diye konuyu kapatıyordum ama bir kez daha öğrendim ki büyük konuşmamak lazımmış. Şu anda eğitim aldığım okulda bir hafta sadece bu yöntemin yararlarını öğrendik. O kadar çok faydası var ki bunu bir şekilde hayatıma adapte etmek zorundaydım. Uzun bir araştırma sonrasında ‘’slow juicer’’ denen, ‘’yavaş sıkacağı’’ aldım. Sebzelerimi aldım ve büyük bir zevkle sıkmaya başladım. Yavaş sıkacaklar bıçaksız bir teknoloji ve sebzeleri bir nevi ezerek suyunu çıkartıyor. Posa çok az çıkıyor ve sular 72 saate kadar kullanılabiliyor. İlk başta biraz pahalı gelse de, vitaminleri en yüksek derecede ancak bu makineler ile alabiliyoruz. Sebzeleri posasıyla beraber yemek varken, neden suyunu sıkalım? Herkesin kafasındaki genel soru bu oluyor. Aslında bu sebze sularını ek bir besin takviyesi gibi görürsek mantık çok basitleşiyor. Gün içinde 4-5 porsiyon sebzemizi yine yiyeceğiz. Yediğimiz sebzelere ek olarak içtiğimiz sebze sularından gelen vitaminler vücudumuza fazladan direnç sağlayacak. Normalde aynı anda tek seferde yiyemeyeceğimiz kadar çok sebzenin suyunu bir dikişte içebiliyoruz. Bir gün içinde yiyerek alamayacağımız kadar çok vitamini vücudumuza tek seferde sokuyoruz. Sebze sularını bir öğün yerine koymayıp bu şekilde takviye olarak kullandığımızda hayat çok güzel oluyor. Sosyal medya ve reklamlarda, sebze sularını bir öğünle takas etmemiz gerekiyormuş gibi empoze edildiği için bu harika yararlı suları kullanmayı hep ertelemiştim. Ben nasıl kullanıyorum? Kendimce oturttuğum düzen bende işe yaradı. Kahvaltı ve öğlen yemeğimi normal saatlerinde yiyorum. Akşam yemeğimi erken saate çektim. Öğlen ile akşam arasında hiç ara öğün yapmadan saat 17:00 veya 18:00 civarı akşam yemeğimi yiyorum. Akşam yemeğini mümkün olduğunca erken saate çekmek vücudumuz için çok faydalı. Tüm sindirim sistemi sabaha kadar dinleniyor. Ertesi sabah düz bir karınla kalkmanız garantileniyor. Kilo vermenizde ciddi bir hızlanma oluyor. Saat 20:00 civarında da sebze suyumu içiyorum. Bu şekilde yaptığımda hem gece acıkması yaşamıyorum ama akşam yemeğimi erken yediğim için de ertesi gün karnım duvar gibi oluyor. Sebze suyundan sonra vücudumda değişenler Yukarıda bahsettiğim yolla biraz daha kilo verdim. Bu sıralar kaçamaklarım biraz fazla olmuştu. Vücudumun, bu kaçamakların etkisi olan ödemi hiç tutmadığını farkettim. Bağırsaklarımın çok mutlu olduğunu hissettim. Genelde bağırsakları ile sorun yaşayan biriyim. Sorunum neredeyse hiç kalmadı. Açlık hissi ve hipoglisemi yok oldu. Akşam saatinde içtiğim, meyvesi az veya hiç meyvesiz sebze suyu beni çok tok tuttu. Nasıl yapıyorum? Şimdiye kadar elime ne geçtiyse karıştırarak yaptım ve hep de güzel tatlara ulaştım. Aşağıdaki malzemeler yukarıdaki görseldeki sulara aittir. Yeşil juice : Bu karışım harika ödem atıyor, Kara lahana Maydonoz Kabak Kereviz sapı Limon Yarım nar Çok ince bir dilim ananas Kırmızı juice : Bu suyun rengi ile resmen aşk yaşıyorum. Antioksidan deposu oldu. Mor lahana Pancar Küçük bir kırmızı elma Havuç Siyah havuç (şalgam) Herkese sağlıklı, mutlu ve şekersiz günler dilerim. Not : Bu yazım www.hthayat.com daki köşemde 17.Mart.2017 tarihinde yayınlanmıştır. #sebzesuyu #sebze
- Çikolata yiyerek mutlu olanlar burada mı?
Hepimizin zaman zaman sığındığı bir gerçek var. Çikolata mutlu eder. Mutsuzken bizi güldüren sadece çikolata mı acaba? Aslında mutluluk veren çok daha farklı yiyecekler var ama biz içinden hep en sevdiğimizi seçiyoruz. Bugün size bizlilik mutluluk hormonu salgılatan diğer yiyeceklerden de bahsetmek istiyorum. Kakao Çikolata yerken bize iyi gelen aslında kakao. Kokusu bile yüzümüzü güldürmeye yetiyor. Kakao birçok yiyecekten daha fazla antioksidana sahip. Bize mutluluk hormonu endorfin salgılatıyor. Bu harika şeyi çikolata olarak değil, doğal formatı olan kakaodan direkt almak bize şekersiz mutluluk katacak. Dilerseniz süte katıp içebilirsiniz. Ben hızlıca bir tatlı yaptım. Bu enfes toplar gün içinde enerjisi düşenlere gelsin. Hurmalı kakaolu toplar Malzemeler : 5 adet çekirdeği çıkartılmış hurma 2 yemek kaşığı ham kakao (işlenmiş gıda olduğu için paketli kakao kullanmıyorum) 1 yemek kaşığı katkısız, şekersiz fıstık ezmesi (tarifi "Yağları Sevelim" yazımda mevcut) 1 avuç kavrulmamış kaju 5-6 adet badem Malzemelerin hepsini rondodan geçirip elle şekil verdim. Sadece 2 dakika sürüyor ve rafine şekersiz çikolata mutluluğuna kavuştuğunuzu garanti edebilirim. Çiğ ceviz Ceviz iyi bir magnezyum kaynağıdır. Magnezyum eksikliği de depresyona yol açan nedenlerden biridir. Ayrıca ceviz iyi bir antioksidan kaynağıdır ve düşük karbonhidrattır. Düşük karbonhidratlı yiyecekler insülin dalgalanması engeller. İnsülin denge sorunu yaşayanlar genelde sinirli, huysuz ve mutsuz olurlar. Her gün yiyeceğiniz 1 avuç ceviz sizi depresyondan bir adım uzak tutacaktır. Kahve Kahve de kakao gibi sadece kokusu ile bile dünyamızı değiştirebilir. Kolayca beyne ulaşıp nötronları pozitif yönde etkiler. Konsantrasyon sorunumuzu çözer ve enerji verir ama tabii ki granül kahve değil, çekirdekten öğütülmüş kahve kullanmalıyız. Granül kahveler çok fazla işlemden geçerek kimyasal taşıyorlar. Ev yoğurdu ve kefiri Daha önceki "İçimizdeki bakterileri beslesek de mi büyütsek" yazımda da belirttiğim gibi probiyotikler sağlığımız için hayati önem taşıyor ama mutluluğumuza da etki eden yönleri var. Beynimiz ve bağırsaklarımız mide sinirlerimiz aracılığı ile iletişim halindeler. Probiyotiklerle doyan ve mutlu olan bağırsaklarımız, beynimize de mutluluk sinyalleri göndermekte. Mantar Mantarda yüksek oranda selenyum vardır. Selenyum eksikliği depresyon ve anksiyeteye neden olmaktadır. Ayrıca mantar, içinde en yüksek doğal D vitamini bulunduran yiyecektir. Yine son yıllarda önem kazandığı gibi, D vitamini eksikliği de halsizlik ve depresyona neden olmaktadır. Aslında her zaman söylediğim gibi hayat ve beslenme bir denge. Vücudumuzun ihtiyacı olan doğal besinleri ne kadar çok alırsak, vücudumuz da ruhumuz da o kadar mutlu olacaktır. Yukarıdaki besinler buna sadece yardımcı olmaktadır. Mutluluğu yiyeceklerde aramadığımız, içimizin pembe çiçeklerle dolduğu harika bir bahar dilerim. Not : Bu yazım www.hthayat.com daki köşemde 10.Mart.2017 günü yayınlanmıştır. #hthayatyazılarım #hurma #hurmatopu #sağlıklıyağ #sağlıklıtatlı
- Yaz yaklaşırken kilolara el sallamak
Bu hafta Instagram’daki hesabımda kendimin aşağıdaki öncesi/sonrası resmini paylaşmıştım. Amacım görüntü değil, iyileşmemi paylaşmaktı ama sağlıklı beslenmenin bir getirisi olarak vücut şekli o kadar çok değişiyor ki herkesten zayıflama ile ilgili sorular aldım. Nasıl kilo veririz? Aslında burası işin en kolay kısmı ve büyük bir sır da değil. Vücudumuzun ihitiyacı olan kadar besini alırsak ve spor yaparsak otomatik olarak kilo veriyoruz. Aldığımız kaloriyi boş kalorilerden değil, sebzeden, meyveden, yemişten, kurubaklagil, yumurta ve süt ürünlerinden aldığımızda zaten vücudumuz bu kaloriyi kullanıyor ve depolamıyor. Bunun yanına bir de günlük yürüyüş eklediğimizde kilo vermemek mümkün değil. Şimdi başlasanız, Haziran ayına kadar en azından 10 kilo vermiş olursunuz. Ben kendi kilo verme ve şekerimi dengeleme sürecinde 3 ay boyunca her gün alarmı normalinden 45 dakika erkene kurdum. Zaten 7:30’da çaldığında da uyanmak zor oluyordu. Değişen bir şey olmayacaktı. 6:45’te çalınca da zor uyanmaya devam ettim ama kendimi her sabah dışarı atıp 3.5 km yürüdüm. 35 dakika sürüyordu ve ben 3 ayın sonundaki yukarıdaki “sonra” görüntüsüne yaklaşmıştım. Değmez mi, bence değer. 24 saatin içinden sadece 35 dakikamı ayırdım ama hiç aksatmadan. Bunu gözünüzde büyütmenize hiç gerek yok. 7-8 km yürümeyi de hedeflemeyin. Hedefleri küçük ve kısa tutun ki gerçekleşebilsin. 24 saatin içinde 35 dakika istediğiniz görüntüye kavuşmak için hiçbir şey değil. Bir de üstüne bonus olarak yüzünüze gelen aşağıdaki mutluluk var Zor kısma geldik, kiloyu korumak… Kiloyu vermek 3 ay ya da 6 ay sürebilir. Bu süre her zaman kısadır, yani er geç hedefe ulaşılır ama bundan sonra senelerce uğraş gerektirecek koruma kısmı geliyor. Korumanın da tek yolu porsiyonları küçültmek ve sporu haftada 3-4 gün aksatmadan yapmak. Hedefe ulaştıktan sonra tekrar eski hayatımıza dönersek kilolar aynı hızla geri gelir. Bunun tek ve yegane yolu sağlıklı beslenmeyi hayat tarzı yapmak. Ben kendimi nasıl kontrol ediyorum? Beni kontrol altında tutan şey her sabah tartılmak. Bazı uzmanlar her sabah tartılmanın bedene stres yüklediğini iddia ediyor ama durum bende tam tersi oluyor. Şayet o sabah 400 gr fazla çıkmışsam bunun yüzüme çarpması çok iyi oluyor. O gün akşam yemeğinde sadece sebze yiyorum ve 6’dan sonra bir şey yemiyorum. Ancak bu şekilde senelerdir kilomu koruyabiliyorum. Yazın tatiller olunca o bir haftada da rafine şeker ve rafine beyaz un hariç canım ne isterse yiyorum. Kilolar bir haftada verilmediği gibi bir haftada da geri gelmez. Her zaman en önemli şey denge... Herkese sağlıklı, mutlu ve şekersiz günler dilerim. Not : Bu yazım www.hthayat.com daki köşemde 03.Mart.2017'de yayınlanmıştır. #hthayatyazılarım #zayıflama #iyileşme
- Koşmak için kovalanmayı beklemek gerekir mi?
Geçenlerde bir arkadaşım ‘’kovalayan biri olmadığı sürece koşmaya gerek görmüyorum’’ demişti. Tabii ki hiç koşmamış biri için doğal düşünce yapısı budur ama koşmanın veya yürüyüşün verdiği hazzı alan kişiler benimle hemfikir olacaktır. Aslında bu hafta tamamen başka bir konu hakkında yazacaktım ama Pazar günü koşarken aldığım keyif o kadar fazlaydı ki, bir an önce bunu paylaşmak istedim. Dönem dönem hayatta hepimizin sorunları oluyor. Bunlarla başa çıkarken yara almadan atlatabilmeyi ya da en az hasar almayı hepimiz isteriz. Ben bunu sporla başarabiliyorum. Bu ara benim de bazı özel sorunlarım vardı. Hayatımda büyük bir değişim süreci var. Değişiklikler her zaman çok güzeldir ama bazen kabuklaşmış alışkanlıkları kırmak çok zor oluyor. Bu dönem sanki beynimin içinde hiç durmadan oradan oraya koşturan adamcıklar var. Peki bu adamcıkları nasıl sakinleştirdim? Tabii ki sporla. Benim meditasyonum da koşu ve sanıyorum, bu dönemi hasarsız olarak bu sayede atlattım. Spor yapmak her zaman terapidir ama sorunlarımız olduğunda daha fazla önem kazanıyor. Özellikle biz kadınlar, kafamızda sorular olduğunda kendimizi çikolataya, keke, gofrete, yemeğe veriyoruz. Ruhumuz zaten zedeliyken, bir de bedenimize zarar veriyoruz. Halbuki bedenimizi mutlu edersek, ruhumuz da hızla iyileşiyor. Nereden başlayacağınızı bilmiyor musunuz? Bırakın kendinizi sokaklara. Hiç yürümüyorsanız yavaş yürüyerek başlayın. Yavaş yürüyorsanız normal yürüyüşü, normal yürüyorsanız hızlı yürümeyi, hızlı yürüyorsanız yavaş yavaş koşmayı deneyin. Havayı içinize çekin. Güneş varsa güneşin, yağmur varsa yağmurun, rüzgar varsa rüzgarın teninize değmesine, size iyileştirmesine izin verin. Doğa her zaman size en güzel masajı yapacaktır. Attığınız her adımda dertlerinizin bir adım geride kaldığını göreceksiniz. Yürüyüşü veya koşuyu bitirdiğinizde, başladığınız ana kıyasla çok daha iyi hissedeceksiniz. Sayılara, hız göstergelerine takılmayın. Kimseyle yarışmıyorsunuz, sadece bedeninizi dinleyin. Size nereye kadar izin veriyorsa onu yapın. Ben eskiden nabız bantları, kalori gösteren saatler kullanırdım. Hep yakalamaya çalıştığım sayılar vardı ve bu benim vücudumu strese sokuyordu. Bunları kaldırıp attığımda, bedenim özgür kalıp gerçek sporun keyfini aldı. Koşmak istiyorsanız koşu gruplarına katılabilirsiniz. Yeni başlayanlar için harika bir motivasyondur. Büyük spor markalarının koşu gruplarını deneyebilirsiniz. Ben böyle başlamıştım. Tecrübeli koçlar size her şeyi öğretecek. Korkmayın ve kendinizi onlara bırakın. Sizi dostça karşılayıp her şeyi öğretecekler. Ben artık attığım her adımda, hayatımdaki en iyi alışkanlığı bana kazandıran, bana koşmayı sevdiren koçlarıma teşekkür ediyorum. Bunları yazarken bile bilgisayarı kucağımdan bırakıp dışarı çıkıp koşmak istedim… Her zaman sığınabileceğimiz, mutluluğumuzu veya derdimizi paylaşabileceğimiz en yakın arkadaşımız yine kendimiziz. Bunu en pembe şekilde yapabilmek için yürüyelim, koşalım ya da sevdiğimiz başka bir sporu bulalım. Ruhumuzu ve vücudumuzu bu yegane ihtiyacından mahrum bırakmayalım. Mutluluk serotonin hormonunda, serotonin hormonu da sporda. Herkese sağlıklı, mutlu, şekersiz günler dilerim. Not : Bu yazı www.hthayat.com daki köşemde 24.Şubat.2017 günü yayınlanmıştır. #hthayatyazılarım #koşu #spor
- Besinler ilacınız, ilacınız besinler olsun - Hipokrat
Bana en çok gelen sorulardan biri besin takviyesi alıp almadığımdır. Bugüne kadar hiç ihtiyacım olmadı çünkü yeterli ve tam beslenildiğinde vitaminlerin, minerallerin ve vücudumuzun ihtiyacı olan her şeyin bize besinlerden geldiğine inanıyorum. İnsan vücudu aslında harika tasarlanmış, tamamen hatasız çalışan bir düzenektir. Kalp atmayı, böbrek kanı temizlemeyi, akciğer solumayı asla unutmaz. Dünyaya ilk geldiğimizde bu düzeneğin fabrika ayarlarında her şey olması gerektiği gibi tıkır tıkır çalışıyor ve bu da tek bir şarta bağlı. Bu şart, bedeni doğru gıdalarla beslemektir. Doğadaki besinler bize ihtiyacımızın olan her şeyi verir fakat modern hayatta bedenimizi DNA’mızın hiç tanımadığı birçok şeye maruz bırakıyoruz. Zaten son 50 yılda artan hastalıklar da bunun en büyük göstergesidir. Sanayinin gelişmesi ile rafine edilmiş, işlemden geçmiş ürünler, paketli gıdalar, üzerlerini okuduğumuzda içinde ne olduğunu anlamadığımız birçok yiyecek hayatımıza girdi. Bu yiyeceklerin tüketimi arttıkça, asıl ihtiyacımız olan doğal sebze, meyve, bitkisel yağ, kurubaklagil, tam tahıl ve yemişlerden uzaklaştık. Daha fazla şeker, hayvansal gıda, şarküteri ürünleri, rafine tahıllar kullanmaya başladık ve vücut düzenlerimizi bozduk. ‘’Light’’ bisküviler sağlıklı, ‘’zeyinyağı’’ zararlı oldu. Hayvan üretim çiftliklerinin artışı ve hayvancılığın kendi başına bir ekonomi olması da olayları çok etkiledi. Doğal halde beslenen hayvanlarının etinin bile fazlası zararlı iken, oksijen almadan, fabrikasyon yemlerle büyütülen hayvanların etlerini çok fazla düzeyde tüketmeye başladık. Her yerden ‘’hayvansal protein temel ihtiyaçtır’’ lobileri fışkırdı. İhtiyaçtan fazla hayvansal gıda tüketince ve onu dengeleyecek doğru sebzeleri de yemeyince vücudumuza doymamış yağ depoladık. Bu da insanlığa nur topu gibi kanser, kalp hastalıkları, tansiyon, diyabet hastalıklarını getirdi. Vücut dengelerimiz bozulunca da bu sefer onları düzeltmek için ilaçlar ve besin destekleri üretilmeye başlandı. Bu sefer de avuç avuç onlardan tüketmeye başladık. Birçok hastalığa sahip olduk ve hastalıkların kendisini değil semptomlarını yok eden ilaçlarda, takviyelerde deva aradık. Halbuki hastalıkların nedeni uyduğumuz yanlış düzendi. Hastalığın kaynağını düzeltmek gerekirken, biz yine kimyasal olan ilaçlarla başbaşa kaldık. Aslında bu açıdan bakınca tablo çok net ortada. Bir kısır döngü içinde debeleniyoruz. Fabrika ayarlarımıza geri dönüp, doğanın bize sunduğu besinlerle beslensek çağımızın birçok hastalığı ortadan kalkacak ve avuç avuç besin desteğine de, ilaca da ihtiyacımız kalmayacak. Şifa doğada, yeter ki kullanmasını bilelim. Yeter ki dengemizi bozan, paketli ürünleri hayatımızdan çıkartalım. Aslında şu mantıkla beslendiğimizde olay çok basitleşiyor: ‘’Anneannenin annesinin tanımadığı şeyi yeme’’ Tabii bu işin bir de hava kirliliği, manyetik alanlar, radyasyon, etrafımızdaki baz istasyonlarının çokluğu gibi bir yönü de var ama onu da bir başka yazıda ele alacağım. İlk adım olarak doğru besinlerle bedenlerimizi mutlu etsek bile bu çok büyük bir değişiklik olacaktır. Herkese sağlıklı, mutlu ve şekersiz günler dilerim. Not : Bu yazı www.hthayat.com daki köşemde 17.02.17 tarihinde yayınlanmıştır. #hthayatyazılarım