Bunu bir yerlere yazıp her zaman görebileceğimiz yerlere asmak lazım.
Acıların boyutunu veya bizde bıraktığı izleri belirleyen aslında yine biziz. Acı, stres, üzüntü her zaman olacak. Hayatın ayrılmaz bir parçası fakat bunlara gösterdiğimiz tepkiler acının ızdıraba dönüşmesine yol açar veya arttırır.
Matematiksel olarak bakarsak...Acıya 10 dersek, direnç göstermeyip kabul edersek, 0 diyelim...10x0=0 çekeceğimiz ızdırap da 0 olur. Biz 10 acıya 10‘da direnç eklersek, ızdırabımız 100 oluyor.
Aslında olay çok açık. Konuyu yaşandığı yerde bırakmıyoruz ve devamlı üstüne kurgulayıp duruyoruz. Mesela Ahmet bize hoşumuza gitmeyen bir şey dedi. Bunu duyup, cevabımızı verip geçmek yerine, keşke ben de ona şöyle deseydim, şunu desem böyle olurdu, o da anneme bunu derdi, annem de giderdi teyzeme sunu söylerdi gibi bir sarmalla, düşünceden düşünceye atlayarak durumu 10’ken 100 yapabiliyoruz.
Bunu yapmamak bir günde değişebilecek bir şey değil ama bunu yaptığımızı fark etmek, elimizdeki 10 statüsündeki konuyu 100 yapıyor olduğumuzu bilmek bile daha az yapabilmek için bir deneyimdir. Bunları size bu yüzden anlattım. 😊
Neye direnirseniz daha kalıcı olur. Bedenin ve zihnin bize gönderdiği mesajları kabul etmeyip direndikçe, bu mesajlar biz onları kabul edene kadar bedenimiz tarafından gönderilmeye devam edecektir. Bunu bir hayatta kalma meselesi olarak beynimiz yapıyor.
Olumsuzluk önyargısı aktif oldukça olumsuzlukları arttırıyor.
Kötü olana aşırı tepki vermeye yol açıyor.
Temel dürtüler olan savaşmak, cinsellik ve yemeğe yönlendiriyor. “Stresli olunca canim neden yemek istiyor, kontrol edemiyorum” sorusunun cevabı burada. Tabii ki fiziksel olarak eksik veya yanlış beslenme de buna yol açıyor ama en büyük nedenlerinden biri de beynimizin gönderdiği olumsuz önyargı sinyalleri. Bunları aşmak bizim elimizde.
Herkese mutlu haftalar dilerim.
Sevgilerimle,
Sema.
Commentaires