Pazar günü bizim semtin pazarı oluyor. Bayram sonrası ev çok boştu, alışverişe gittim. Yanımda nakit yoktu, evin önündeki ATM’den para çekecektim ama unutup kendimi pazarın önünde buldum. Pazar da eve pek yakın değil. Para çekmeyi unuttuğum için bayağı kendi kendime söylendim. Çok yakınımda bir alışveriş merkezi vardı ama bir AVM’ye girip çıkmak zaten 15 dakika sürüyor fakat yapacak bir şey olmadığı için girdim. Demek ki o alışveriş merkezine girip bu yazıyı yazmam gerekiyormuş. O da buna vesile olmuş.
Biliyorsunuz üç hafta önceki Kilo almışın, kilo vermişsin yazımda beden algıları ile ilgili yazmıştım. Bu aralar ben bu konuya bayağı taktım çünkü hep şunu fark ediyorum. Ben aslında kendimden ve görüntümden çok memnunum ama hep başkalarının düşünceleri için daha zayıf, daha şekilli, daha öyle veya daha böyle olmaya çalışıyorum. Ben kendim görüntümden memnunsam neden devamlı değiştirmeye çalışıyorum? Beden benim bedenim ve bunun içinde ben mutluysam neden başkaları ne düşünecek diye mutsuz oluyorum? Çünkü bize 90-60-90 mankenlerin, Barbie bebeklerin muhteşem olduğu öğretildi. Hepimiz öyle incecik ve upuzun olmalıydık. Bilinçaltımıza bu işlenirken hem medya hem de kendi çevremiz bizi devamlı eleştirir oldu. Her görüştüğümüzde "Aaa kilo almışsın, aaa kilo vermişsin’’ tek konumuz bu oldu. Böylece de ufak ufak bedenlerimize ve dış görüntümüze takıntılı hale geldik.
Şimdi tekrar dönüyorum alışveriş merkezine. ATM’den para çekerken bir anda gözüme zincir spor salonlarından birinin reklamı çarptı. Kocaman bir kadın bacağı resmi altında yazan şuydu.
Ne kadar fitsen
O kadar sensin
Bir an yanlış okuyorum sandım. Üst üste, tekrar tekrar okudum. Ne kadar fitsen, o kadar mı sensin? Şu hayatta "ben" olabilmek için tek geçer değer benim fitlik ölçütüm mü? Fitlik arttıkça benlik de mi artacak? Hani benim sevgi dolu kalbim, ruhum, hayvanseverliğim, değer yargılarım, eğitimim, işim, ilişkilerim... Ben asıl bunlarla ben olurum, beden görüntümle veya fitlik derecemle değil. Bu kadar talihsiz, bu kadar kötü bir motto olamaz. Bu ilan tesadüfen karşıma çıktı ve benim için fitili ateşledi. Bunun gibi birçok reklam/firma var. Gördükçe, duydukça ifşa edeceğim.
Haydi, ben 40 yaşıma geldim. Yaptıklarım, yapmak istediklerim daha sağlam ve net. Bu tür şeyler beni çok etkilemiyor ama artık yeme bozukluğu olan, kilolarına takıntılı o kadar çok genç kız görüyorum ve onlar için o kadar çok üzülüyorum ki. Yazık günah değil mi, sizin reklam stratejilerinizden dolayı insanlar hasta oluyor. Zayıflar daha çok zayıf olmaya çalışıyor, şişmanlar bunalıma giriyor, normal kilosunda olanlar da hep zayıflamaya çalışıyor. Bu da neyi doğuruyor? Mucize diyetleri, aç kalarak yaşamayı, bazı firmaların bol kimyasallı içecekleri ile yapılan, gerçek gıda yenilmeyen diyetleri. Bunların sonucu da hasta bedenler ve ruhlar.
Sevgili kız kardeşlerim ve arkadaşlarım... Lütfen bu reklam stratejilerinin güzel ruhlarınızı zedelemesine izin vermeyin. Hepimiz tartıdaki rakamlardan çok daha fazlasıyız. İncecik ruhlarımız, sevgi dolu kalplerimiz var. Siz gerçek gıdalar ile beslenmeye devam edin. Sebzenizi, meyvenizi eksik etmeyin. Şekeri ve paketli gıdaları hayatınızdan çıkartın. Bol hareket halinde olun. Spor yapın ama "siz" olmak için değil, sağlıklı olmak için. Bunların hepsini yaptıktan sonra bakın bedeniniz öyle güzel istediği yere gelecek ki. Yeter ki kendinizi ve bedeninizi sevin.
Herkese sağlıklı, mutlu ve şekersiz günler dilerim.
Sema Sumeli