Boş arama ile 464 sonuç bulundu
- Bademli Elmalı Islak Kek
Daha önce buna çok benzer bir kek yapıyordum. Dün aslında o kekten yapmak için harekete geçtim ama sonra hayat beni başka bir noktaya getirdi :) Aklıma keki badem unu ile yapmak geldi ve iyi ki de gelmiş. Efsane oldu. Kekimizde tabii ki yine her zamanki gibi beyaz şeker yok. Kekimize tadını veren güzellikler meyveler. Şu andaki tadı tam tatlı severlere göre oldu. Ben az tatlısevdiğim için bir sonrakine üzümleri koymadan yapacağım. Fakat siz tam bir tatlı severseniz malzemeyi hi eksiltmeden böyle denemenizi öneririm. Kekimi tatlandıran harikalar... İki kırmızı elma, bir muz ve 2 avuç kuru üzüm Malzemeler : 2 kırmızı elma 1 muz 2 avuç kuru üzüm 2 yumurta 1 bardak badem unu 1/2 paket kabartma tozu Tarçın Muskat rendesi Meyvelerimizi yukarıdaki gibi hazırladıktan sonra içine 2 tane çırpılmış yumurtamızı ekliyoruz. Sıvı karışımımız hazır oluyor. Daha sonra diğer tarafta tüm kuru malzemeleri karıştırıp ıslak malzemelerle birleştiriyoruz. Yağlı kağıt serdiğimiz kek kalıbımıza döküyoruz. Benim kek kalıbım 28 cm uzunluğunda baton kalıp. 160 derece önceden ısıtılmış fırında 50 dk kadar pişiriyoruz. Soğuduktan sonra dilimlemenizi öneririm. Kek de soğuduktan 4-5 saat sonra daha güzel oluyor ama ilk dilimi yemeden durabilir misiniz bilmiyorum :) Özellikle ertesi gün daha da güzel oldu. Kekin yapısı hafif ıslak oluyor. Ben o ıslak kek havasına bayılıyorum. #şekersizkek #şekersiztatlı #glutensiz #bademunu
- Yumurtalı Pazı Muffin
Sebzelerle yumurtaların birleştiği yemekleri çok seviyorum ama tavada değil, fırında :) Bu şekilde yumurtanın baskın tadı hafifliyor. Haftasonu organik pazardan pazı almıştım. Pazılı yumurta bence enfes bir birleşim oluyor. Hemen 10 dakikada bu şahane arkadaşları yaptım. Malzemeler : - 1 bağ yıkanmış, soğan ve sarımsak ile sotelenmiş pazı. Burdaki önemli nokta pazıların biraz diri kalması çünkü fırında da pişmeye devam edecek. - 4 tane çırpılmış yumurta - 250 gr lor peyniri - süslemek için susam Bir kapta bütün malzemeleri karıştırın ve kağıt muffin kaplarına dökün. Üstlerini susam veya isteğinize göre çörek otu ile süsleyin. 180 derece fırında 25-30 dk kadar gözlemleyerek pişiriniz. Ben üstüne yoğurt ve acı sos da koydum. Çok yakıştı. Tarifin notu : Bu tarifte un ve yağ kullanmadan protein bombası muffinlar yaptım. Unsuz bir yemek sizi çok daha uzun süre tok tutacaktır. #pazı #glutensiz #düşükkarbonhidrat #sağlıklıyemek
- Kajulu enerji topları
Bu toplar tam enerji verecek cinsten. Spor öncesi, uzun bir toplantı öncesi, sınava hazırlanma süreci gibi güce ihtiyacımız olan anlarda tam olarak imdadımıza koşacak bir arkadaş. Yapımı da sadece 2 dakika sürüyor ki bu en iyi özelliği bence :) Malzemeler : 2 avuç ceviz 2 avuç badem 2 avuç kaju 1 yemek kaşığı kaju ezmesi (kaju ezmesi yoksa şeker katkısız herhangi bir ezme) 2 adet küp kesilmiş kuru kayısı 2 yemek kaşığı keçiboynuzu özü (yoksa bal veya pekmez de olur) Malzemelerin hepsini rondoya koyup, hamur kıvamı alana kadar çekiyoruz. Bu görüntüye gelmesi 1 dakika kadar sürüyor. Hamuru rondodan çıkartıp ellerimizle toplar yapıyoruz ve hindistancevizi ununa bulayıp buzdolabında 1 saat bekletiyoruz. Tadı gofret gibi çok değişik oldu. Ben bayıldım. #toplar #şekersiz #şekersiztatlı
- Çıtır Patlıcan Çubukları
Yaz gelince en çok bu yemeği yapabileceğim için seviniyorum. Sebzesi, meyvesi hariç yazla pek aram yoktur. Sıcağa karşı pek dayanıklı değilim ama şu patlıcan için yazın sıcağına razıyım. Malzemeler : 2 tane ince patlıcan 1 yumurta Galete unu veya mısır unu Soğan tozu, sarımsak tozu, tuz (ya da dilediğiniz baharatlar) Avokado yağı veya ısıya dayanıklı bir sıvı yağ Patlıcanların kabuklarını soymadan, parmak kalınlığında kesiyoruz. Patlıcanlar ne kadar ince olursa o kadar çıtır oluyor. Bir kapta yumurtayı çırpıyoruz. Bir buzdolabı poşetinde de galete unu veya mısır unu ile baharatları karıştırıyoruz. Patlıcanları önce çırpılmış yumurtaya buluyoruz. Fazla yumurtasını akıtıp, patlıcanları kuru karışımın olduğu poşete atıp, poşeti sallayarak karışımın patlıcanların her yerine bulaşmasını sağlıyoruz. Patlıcanlları yağlı kağıt serdiğimiz fırın tepsisine dizip, üstüne salataya gezdirir gibi yağ döküyoruz. Ben bu yağı fırça ile dilimlerin her yerine yedirdim. Benim biraz harcım arttı. Ziyan olmasın diye havuç da dilimledim ve havuçları da aynı işlemelere tabi tuttum. 200 derece altlı üstlü fırında kızaran kadar pişirdim. Ortalama 20-25 dk sürüyor. Ben acı sosla yedim ama sarımsaklı yoğurtla da harika oluyor. Tarifin notu : Bu tarifte mısır unu kullanırsanız, çıtır çubuklarınız glutensiz olur. Galete unu ile yaparsanız glutenli ama daha da çıtır olur. Sağlık durumunuza göre ayarlayabilirsiniz. #patlıcan
- Kinoa ve kurufasulye unlu poğaça
O kadar güzel bir poğaça oldu ki. Ben susayım poğaçalar konuşsun diyorum. Bu saatte bunu yemek istiyorum ama yutkunarak sabahı beklemekte bir dünya markasıyım. Bu ara kahvaltıda yumurta yemekten bana fenalık gelmişti. Değişiklik arayıp duruyordum, ortaya bu şahane arkadaşlar çıktı. Mide yakmayan, şişkinlik yapmayan, glutensiz, proteinli topçuklar. Malzemeler * 1/2 bardak kinoa unu (Daha önce marketten kinoa unu almıştım ama tadı o kadar kötüydü ki hepsini atmıştım. Çiğ bir tadı vardı. Instagram'dan tatlı arkadaşım Halecim, Güzel Gıda'nınkini denememi önerdi, bayıldım. Naturelka'nınki de harika) * 1/2 bardak kurufasulye unu * 1 yumurta (sarısı dışına, beyazı içine) * 1/2 paket kabartma tozu * 2 kibrit kutusu büyüklüğünde rendelenmiş sert peynir. Ben İzmir tulumu kullandım, eski kaşar da lor da olur) * 3/4 bardak yoğurt suyu (biliyorsunuz ev yoğurdu su salıyor, ben de onu hep biriktiriyorum. Ben bu suyu kullandım ama siz aynı oranda sütveya yoğurt da kullanabilirsiniz) * Süslemek için susam ve haşhaş tohumu Hepsini karıştırdım, yoğurdum. Kıvamı ele hafif yapışan, yumuşak bir hamur oldu. Ellerimi yağlayıp yuvarlaklar yaptım. Yumurta sarısını sürdüm ve süslemelerini yaptım. Buraya kadar herşey 5 dakika sürdü. Yağlı kağıt serdiğim fırın tepsisine dizdim ve 175 derece turbo fırında 30 dk pişirdim. Nerdeyse bir haftalık kahvaltım hazır oldu. 12 adet poğaça çıktı. Hazırlaması gerçekten 5 dakika sürüyor. Her sabah işe giderken çantanıza 2 tane atsanız, sağlıklı kahvaltınız her yerde sizinle olur. Dışarda beyaz unlarla, margarinlerle yapılmış olan poğaçaları yemek zorunda kalmazsınız. Tarifin notu : Kinoa da kurufasulye de bitkisel proteinden yüksek oldukları için sizi uzun süre tok tutarlar. #glutensiz #kurufasulyeunu #kinoaunu
- Süzme Kefir Peyniri
Buyrun...sağlık dolu, çok basit, marketlerde satılanlardan kat be kat daha lezzetli süzme peynir. Dün İstanbul Gastronomi'de Sevgili Nazlı Pişkin'in kefir atölyesine katılmıştım. Ben senelerdir kefir yapıyorum ama Nazlı Hanım'ın o harika anlatımını ve engin bilgilerini dinlemenin bir zevk olacağına emindim. Hem bu zevki aldım hem de üstüne bonus olarak süzme kefir peyniri yapımını öğrendim. Tabii ki eve koşarak gelip yaptım. Evde bir gün önce 1 litre süt ile yaptığım kefirim hazırdı. Bu tarifin hazır/paketli kefir ile olacağını pek sanmam. Eğer kefir mayanız yok ise bir an önce edinip kefir mayalamanızı öneririm. Benim mayam 1.5 senedir benimle. Artık evde bizimle yaşayan bir canlı. Hatta bir isim bile versem fena olmaz :) Buzdolabında içime hazır, cam şişede bekleyen kefirimi tülbent serdiğim bir kaba döktüm. Sonra tülbenti bir iple bağlayıp, dolabın kulbuna astım. Altına da suyu biriktirmek için cam bir kap koydum. Burda biriken sıvı kefir altı suyu ve çok kıymetli. Protein deposudur. Harika probiyotikler barındırır. Spordan sonra içebilirsiniz veya smoothielerinize ekleyebilirsiniz. Bu fotoğrafı çekerken aldığım pozisyonları tahmin bile edemezsiniz :) 3 saat böyle süzüldü. Bu aşamada peynirimiz koyu bir yoğurt kıvamında aslında hazır oluyor. Fakat üstüne bir ağılık koyup 3-4 saat daha bekletirseniz, keserek yiyebileceğiniz harika bir kıvam alıyor. Ben bir üst aşamaya geçip ağırlıkla da beklettim. Artık ipi dolap kapağından çözüyoruz ve tülbentteki peynirimizi bir süzgece oturtuyoruz. Altında yine fazla suyun süzüleceği bir kap olmalı ki bu hazine gibi suyu saklayabileyim. Ağırlık olarak elime hemen havan geçti, havanı koydum. 3-4 saat sonunda artık hiç su damlamayacak duruma gelince, tülbenti elimle son bir kez sıktım ve açtım. Muhteşem peynirim hazırdı...Hava almayan cam bir kaba koyup buzdolabına gönderdim. Sabah uyanınca tohum krakerimin (tarifi burada) üstüne sürüp bir güzel yedim. #kefirpeyniri
- İçimizdeki baktericikleri beslesek de mi büyütsek?
Dün çok zevk aldığım lakto-fermantasyon yöntemi ile sebzeleri fermante etme atölyesine katıldım. Öğrendiğim bu güzel yöntemi sizinle paylaşmadan önce, sebzeleri neden fermante etme ihtiyacı duyduğumuza bakalım. Bağırsaklarımızda vücudumuzun dengesini sağlayan, tüm yediklerimizi ve onların enzimlerini ayrıştırıp, önemine göre gitmesi gereken yerlere ileten minik dostlarımız var. Bunlara iyi bakteriler, yani probiyotikler deniyor. Probiyotikler bağırsaklarımıza bir duvar örerek bizi her türlü kötü bakteriye karşı koruyor ve onlarla savaşıyor. Dünyaya annemizden aldığımız birçok probiyotiğe sahip olarak geliyoruz ama zamanla bunları antibiyotik, paketli ürün ve şeker tüketerek yok ediyoruz ve zararlı bakterilerin beslenip büyümesine yol açıyoruz. Aslında geleneksel beslenmemizde iyi probiyotikleri alabileceğimiz yöntem çokken, modern hayatta artık her şey fabrikasyon üretimlere geçtiği için kaybettiğimiz probiyotikleri yerine koyamıyoruz. Vücudumuzda probiyotikler azaldığında ne oluyor? Hep şikayet ettiğimiz şişkinlik ve gaz sorunu Kronik yorgunluk Alerji Depresyon Akne sorunları Kilo dengesizliği Probiyotikleri hangi besinlerden alabiliriz? İyi probiyotikleri ev yapımı yoğurttan, kefirden, peynirden, ekşi mayadan, turşudan, salamura zeytinden, sirke ve şalgamdan, bozadan alırız. Örneklerden de anlaşılacağı gibi bunların hepsi yaşayan, bekledikçe yapılarında değişiklik gösteren besinlerdir çünkü hepsi belli bir fermantasyondan geçerek elde edilir. Çok basit olan lakto-fermante yöntemi ile de sebzelerimizi fermante edip, vücudumuza farklı bir kaynaktan probiyotik alabiliriz. Belirtmek isitiyorum ki bu turşu değildir. Ertesi gün pişireceğiniz herhangi bir sebzeyi, 24 saat bile fermente edip ondan sonra yemeğinizi yapabilirsiniz. 24-48 saat gibi sürelerde tadı degişmiyor, yumuşamıyor ama probiyotik doluyor. Dilerseniz daha uzun bekletip turşu gibi kavanozdan çıkarttığınız anda da tüketebilirsiniz. Sanıyorum benim favorim bu yöntem olacak. Şimdi gelelim yönteme… Öncelikle bilgilerini bizimle paylaşıp, şifayı dağıtan İpek Kuşçu’ya teşekkürlerimi iletmek isterim. Malzemeler Fermante etmek istediğiniz sebzeler İyotsuz tuz Kefir altı suyu (kefiri süzdüğümüzde altta alan su, detayını kefir peyniri postumda görebilirsiniz veya ev yoğurdu suyu veya kefirin kendisi İçme suyu Temiz cam kavanoz Hardal tohumu Ardıç tohumu İsteğe bağlı tane baharatlar (kimyon, karabiber, kişnis gibi), sarımsak, zencefil Yapılışı Vereceğim oran 1 litrelik kavanoz içindir. Kavanoza sebzelerinizi eşit büyüklerde olacak şekilde kesip doldurun. En fazla 20 gr tuz, 50 gr peynir altı suyu (1 Türk kahvesi fincanı), 1 çay kaşığı hardal tohumu ve 2 tane ardıç tohumu koyup, üstüne suyu ekleyin. Kalın yapraklı bir sebze ile sebzelerin üstünü battaniye gibi örtün ve içme suyunu ekleyin. En son da üstüne bir ağırlık koyup, sebzelerin suyun üstüne çıkmasını engelleyin. Patlamaları engellemek için kavanozun ağzını kapak ile kapatmayıp, streç film ile kapatın. 15-20 derecedeki ortamda bekletin. 24 saat sonra tadı hiç değişmeden fermante işlemi tamamlanmış olacak ama 5 gün bekletip tükettiğinizde sebzeler yumuşamamış ama harika bir tada kavuşmuş olacak. Herkese şifa getirmesini dilerim. Sağlıklı, mutlu, şekersiz günler sizinle olsun... Bu yazım www.hthayat.com'da 30.Ocak.2017'de tarihinde yayınlanmıştır ve siteden alınmıştır. Save Save #hthayatyazılarım #probiyotikler #fermantesebze
- Tatlı kaçamakları dengelemenin yolu
Bana genellikle aşağıdaki gibi sorular çok geliyor. Dışarıda hiç mi yemek yemiyorsun? Makarna, pizza yemiyor musun? Canın abur cubur istemiyor mu? Tabii ki yiyorum ama çok seçici davranıyorum ve bu tür şeyler yediğimde mutlaka o gün içinde ve ertesi gün bazı şeyleri kısıyorum. İstisnası olmadan, yemediğim tek şey “rafine şeker” çünkü şekerin vücudumuza verdiği zararı, başka hiçbir besin vermiyor. Diyet mantığı ile ömrümüzü geçirmemiz imkansız. Diyet dediğimiz 1-2 veya 6 ay yapılır ama senelerce sürmesi imkansız ve sağlıksız. Diyeti bıraktığımız ve normal beslenmeye döndüğümüz an, tekrar hemen kilo almaya başlarız. Bu yüzden hayatımızın her alanında olduğu gibi beslenmede de denge kurmalıyız. Bu denge bize uzun vadeli sağlık ve kilomuzda istikrar getirecektir. Peki, kaçamak yaparken günümüzü nasıl dengeleyeceğiz? Uzun Pazar kahvaltılarını kim sevmez? Bir kahvaltı “terapisi”nde 2 dilim yerine 5 dilim ekmek yediysem veya dayanamayıp 1-2 parça börek yemişsem, o gün başka hiçbir öğünde karbonidrat almıyorum ki vücudum sabah aldığı karbonhidratı enerjiye çevirsin ve onlar kendi aralarında anlaşsınlar. Diğer öğünleri bir parça protein eklenmiş salata, yemişler, meyve, yoğurt ve bol sebze yemeği ile geçirirsem, o günü iyi kapatmış oluyorum. Ertesi sabah tartı ile kavgamız olmuyor. Bu arada kahvaltıya terapi dedim, çünkü sevdiklerimiz ile yaptığımız uzun kahvaltılar ve onun yanındaki sıcacık sohbetler ruhumuza ilaçtır. Bize mutluluk verir. Sağlıklı beslenmeyi seçeceğiz diye kendimizi bu güzel zevkten mahrum bırakmayalım. Madem kahvaltıda fazlası ile yedik, diğer öğünlerde dengeleyelim. Hem bedenimiz mutlu olsun hem de ruhumuz. Genellikle Cuma geceleri dışarı çıkmayı seviyorum. Bütün haftayı bitirmiş olmanın mutluluğu ile, kendimi haftasonuna hazırlamak için bana en güzel gün Cuma gibi geliyor. Restaurantta yemek seçimi sürecinde karar verene kadar geçen zaman çok tehlikeli. Eşimin veya arkadaşlarımın seçimlerine bakmayıp kendi seçimimi yapıp hemen siparişimi veriyorum. Baslangıç olarak bir çorba isteyip, sonrasında da en sebzeli, en salatalı yemeği seçiyorum. Bunların yanındaki kırmızı şarap en vazgeçilmezim. Haftada bir gün neşe kaynağım. Benim için Cuma akşamının karşılığı budur. Buradaki kaçamakları da Cumartesi sabahı çok iyi bir spor yaparak vücudumdan atmaya çalışıyorum ve yine ertesi gün bol su ve temiz beslenme ile devam ediyorum. Haftaiçi 5 gün tamamen temiz beslenip, 2 gün haftasonunun keyfini çıkartmak gibi bir düzenim oldu. Yalnız haftasonunda da yukarıda bahsettiğimden daha fazlasına kaçmamak lazım. O zaman da haftaiçi verilen tüm çaba boşa gidiyor. Dünyada buna genelde 5-2 kuralı deniyor. Beslenmesini bu şekilde sürdüren, hem sağlıklı kalıp hem de istediklerini yemenin keyfini çıkartan çok kişi var. Bu 1-2 kaçamak tabii ki haftasonu olmak zorunda değil. Bazen de haftaiçi programımız oluyor. O zaman da hakkımı haftaiçi bitirdiğim için, haftasonunu uslu uslu geçiriyorum. Işin özünde, beslenmemizde denge kurarak, zevk aldığımız yiyecekler ve içeceklerden vazgeçmeden, saglığımızı ve kilomuzu koruyabiliriz. Sadece yediğimizin, içtiğimizin üzerinde bir kez daha düşünmek ve günümüzü planlamak bunun için yeterli olacaktır. Kaçamağı yaparken de sonuna kadar onun hazzını yaşayalım. Farkına vararak, tadını alarak yiyelim ki yaptığımıza değsin ve bize mutluluk versin. Herkese sağlıklı, mutlu ve şekersiz günler dilerim. Bu yazım www.hthayat.com'da 13.01.2017'de yayınlanmıştır ve siteden alıntıdır. #hthayatyazılarım
- Nasıl olsa spor yapıyorum, bir dilim pizzadan bir şey olmaz…
Ah ah keşke bu kadar kolay olsaydı. Spor yapıyorum diye kontrolsüzce yemek, sonra da hiçbir değişiklik olmuyor diye üzülmek genelde yapılan en büyük hatalardan biridir. Kilo vermede, korumada ve sağlığımızın stabil kalabilmesinde spor kesinlikle olmazsa olmazlardandır ama kilo vermek için tek başına pek yeterli değildir. Genelde kilo vermede ve fit olmada denge %70 beslenme %30 spor diye söylenir. Bu tam olarak olçülebilen bir şey olamasa da ben bunun %80 beslenme %20 spor olduğuna daha fazla inanıyorum. Yalnız, bu demek değildir ki spor yapmadan yan gelip yatalım ya da spor yapıyorum diye de her şeyi yiyelim. Hayatımızın her kısmında olduğu gibi burda da denge önemlidir. En öncelikli olan sağlıklı ve iyi beslenmektir. Bunu da sporla desteklediğimizde sonuç almamak imkansızdır. Kilo verme ve koruma sürecinde sporun motivasyon katkısı yadsınamaz. Bir saat spor yaptığımız gün, o çekilen acılar boşa gitmesin diye sağlıklı yemeklere yöneliriz. Acı yoksa kazanç da yok Rocky. Spor yaptığımızda salgıladığımız mutluluk hormonlarının etkisi ile, kendimizi daha pozitif hissederiz. Böylece normalde yapıyor olduğumuz psikolojik yemek yemeyi yapmayız. 2 saat önce yemek yediğimiz halde buzdolabının kapağını açıp önünde düşünmek, abur cubur çekmecesini karıştırmak hep psikolojik açlıktır. Spor sonrası içimizde bize bir dilim pizzanin veya 1 kalıp çikolatanın veremeyeceği kadar heyecan ve mutluluk vardır. Zaten endorfin salgılamışız, pizzaya hamburgere ihtiyacımız olmaz. Kalori dengesi diye bir gerçek de var. Yiyeceklerden aldığımız kaloriden daha fazlasını yakarsak, kilo veririz. Spor yaptığımız gün stoklardan düşeceğimiz 500, 600, 700 kalori, 1 hafta sonra bize bollaşan kot pantolonlar olarak deri döner. Şayet beslenmemiz %95 sağlıklı değilse, haftanın 7 günü spor yapsak da hedeflerimize ulaşamayız. Beslenme sağlıklı kalmada ve zayıflamada en büyük etkendir. 1 Ocak 2017’den itibaren uygulanmak üzere hepimizin hedefleri var. Yeni sene herkese istediği hedeflere ulaştığı günleri getirsin. Gerçekten isteyince herşeyi gerçekleştirebiliriz. 2017 benim hayatimda da çok büyük değişikliklerin olacağı bir sene olacak. Hadi bakalım, hedefleri sıralıyoruz ve gerçekleştiriyoruz. Harika ol 2017! Herkese sağlıklı, mutlu ve şekeriz bir yeni yıl dilerim. Bu yazım www.hthayat.com'da 31.12.2016 'da yayınlanmıştır ve siteden alınmıştır. #hthayatyazılarım
- Mutlu Vücut, Mutlu Ruh
Benim beslenme yolculuğum biraz da ruhsal yolculuğuma dönüştü. Zaman içinde deneyimledim ki bedenimize giren her türlü yiyecek ruhumuzu da etkiliyor. Yediklerimiz ve yaşantımız ne kadar sağlıklı olursa ruhumuz da aynı şekilde huzura bulanıyor. Her geçen gün düzelen sağlığım ve beslenmem ile iç huzurum da doğru orantıda yükseldi. Bir önceki yazımda anlattığım beslenme düzenime senelerce devam ettim. Bir zaman sonra canım tatlı istedikçe kendime basit tatlılar yapmaya basladım ve şeker yerine tatlandırıcı kullanıyordum. O zamanlar daha şimdiki bilincime sahip değildim. Şimdi bu tatlandırıcıları kesinlikle tasvip etmiyorum ama dediğim gibi, bu bir yolculuk ve bu yolculukta farkında olmadan yaptiğim bazı hatalar da oldu. Rafine şeker olmasa da tatlandırıcılar da kimyasal yollarla elde edilen ve beyne şeker yendiği sinyalini gönderen katkılar. Hatta bazı araştırmalar tatlandırıcıların vücutta rafine şeker yenmiş gibi reaksiyona yol açtığını söylüyor. Ben de bir süre sonra bu yapay tattan hoşnut olmadım. Devamlı temiz beslenince vücut kendiliğinden yapay maddeleri redediyor. 3 aylık kontrol aralıklarım 6 aya uzamıştı. Tüm test sonuçlarım çok iyi çıkıyordu. Bu dönemde eşimle tanıştım. İşte burası benim için yepyeni bir maceranın başlangıcı oldu. Her Türk kadınının başına gelen, evliliğin ilk yılı kiloları beni de buldu. Eşim ne kadar yese bile kilo almayan, hani hep o kıskandığımız erkek bünyesine sahip. Ben sağlıklı beslensem de hayatımdaki değişiklik ile 1 senede tekrar 8 kilo aldım. Her sabah tartılırım. İlk aylarda kilo artışım olmuyordu. Şeker dengem de düzgündü. Bu şımarıklık ile ayları geçirdim ve 7 ay boyunca tartıda kilo değişimi nerdeyse hiç olmadı. 7 ayın sonunda sanki tüm o yediklerim birleşti ve 1-2 ayda hergün tartıdaki rakamı yükseltti. Durduramıyordum. Her gün artış vardı, ta ki bir gün tekrar “dur Sema” dedim. Eşime uymayı bıraktım. Kendi düzenime tekrar döndüm. Her sabah alarmı 6:45’e kurdum ve yürüyüşlerime tekrar başladım. Eşime ayrı kendime ayrı yemek pişirmeye başladım çünkü onun yedikleri ile devam edersem, bu çok zor kazandığım sağlığım tekrar tehlikeye girecekti. Akşam eve pizza geliyordu. Pizza kapıdan giriyordu, ben bacadan çıkıyordum. Daha teslimat yapılmadan spor ayakkabımı giymiş, kendimi yürüyüşe atmış oluyordum. Pizza bitince eve geri dönüyordum. Bu benim icin çok iyi bir alışkanlık olmuştu. Ne zaman evde tehlikeli yemek olsa, ben kendimi sokaklara attım ve 3 ayda tekrar evlendiğim zamanki kiloma döndüm. Ben eşime uymadım ama o bana uydu. 4 sene içinde eşimin beslenmesinde de çok ciddi değişiklikler oldu. Artık daha bilinçli ve o da benimle birlikte gerçek yemekler yemeye başladı, şekeri bıraktı. Aşağıdaki bu dönemin önce-sonra görüntüsüdür. Bu da bana öğretti ki, sağlıklı yemek bile olsa miktarlar artarsa, akşam yemeği geç saatlerde yenirse ne olursa olsun vücut bunu tolere edemiyor. Kilolar geri geliyor, sağlık bozuluyor. Hem eşime hem de kendime yemek pişirirken mutfakta çok fazla vakit geçirmeye başladım. Devamlı aklıma deneyecek birşeyler geliyordu ve üst üste tarifler deniyordum. Birini yaparken diğeri beynimde canlanıyordu. Bu süreçte tüm sebzelerle, meyvelerle, yemişlerle, kurubaklagillerle çok daha fazla haşır neşir oldum. Her birinin ne ile birleştiğinde nasıl sonuçlar verdiğini gördüm. Şayet sağlıklı beslenmek bir yaşam sekli ise, buna eğlence katmam lazımdı. Yaptıklarım lezzetli olmaya başlamıştı. Şeker ve un kullanmıyor olmak zevksiz şeyler yemek demek değildi. Yiyemediğim 3-4 şey icin üzülüp, devamlı onları sayıklayacağıma, yiyebildiğim yüzlerce besini kullanarak kendime bir mutfak oluşturdum. Nerdeyse her türlü beslenme şeklini denedim ve hepsinin bir yönünü alıp bana en uygun olanını yarattım. Nasıl herkesin parmak izi farkli ise, metabolizması da farklı. Hiçbir beslenme şekline uzun vadede sadık kalamadım çünkü sosyal insanlarız. Nefsimiz ve çevremiz var. Ayrıca hayat her gün karşımıza farklı şeyler çıkartıyor. Önemli olan denge. Beslenmemizi de doğru bir dengeye oturtursak ve vücudumuza yakıt olarak sadece doğal ve doğru besinleri gönderirsek, vücudumuz da teşekkür olarak bizi çok mutlu ediyor. Herkese sağlıklı, mutlu ve şekersiz günler dilerim. Bu yazım www.hthayat.com'da 16.12.2016 tarihinde yayınlanmıştır ve siteden alıntıdır. #hthayatyazılarım
- Seni Yendim Diyabet!
Bundan tam 10 sene önce, 28 yaşındayken, çok ilerlemiş olan tip 2 diyabet ve insülin direnci teşhisi ile baş başa kaldım. Vücudumdaki değişim ve yaşadığım rahatsızlıklar tam olarak bunu gösterse de kendime o yaşta bunu hiç konduramamıştım, ta ki doktorum ‘’şu kapıdan çıktığında komaya bile girebilirsin’’ diyene kadar. Elimde acilen verilmesi gereken 15 kilo, günlük alınacak 3.000 mg’lık ilaç reçetesi ve doktorumun bana çizdiği yeni hayat önerileri ile evime dönmüştüm. Normalde kuru baklagiller, baharatlar ile dolu olması gereken ama her bekar evinde abur cubur ile doldurulmuş olan kileri açtım. O güne kadar bana akşam yemeği olarak eşlik etmiş olan tüm paketli ürünleri, cipsleri, gofretleri, çikolataları, bisküvileri bir çöp poşetine doldurdum. Pirinç, makarna, un, bal ve pekmezi de unutmadım. Sıra buzdolabına gelmişti. Buzdolabındaki tüm reçel ve türevlerini de poşete doldurduğumda işim bitmişti çünkü 40 yaşında tüm iç organları hasta ve insülin iğnesine bağımlı biri olmamaya karar vermiştim. Bomboş bir mutfak ve yeni başlayacak hayatım bana bakıyorlardı. Buraya kadar her şey kolaydı ve 5 dakika sürmüştü ama başucunda keşkülle uyuyan bir insan bu kararları nasıl hayata geçirecekti? İlk 3 günüm ‘’ben artık aşure, keşkül yiyemeyecek miyim?’’ diye ağlamakla geçti ama hızla toparlandım. Ben hiçbir yemeğe bağımlı değildim ve onlarsız hayatım çok daha güzel olacaktı. 10 sene sonra, bugün, o günleri tekrar düşündüğümde, iyi ki o zaman ben bu hastalıkla baş başa kalmışım diyorum. Yoksa su anda hayatım ve sağlığım nasıl bir yönde olurdu bilemiyorum. O gün ağladığım şey bugün beni güldürüyor. İlk olarak beni doğru yönlendirmesi için bir diyetisyene gitmiştim. Kendisi bana kahvaltıda yarım simit verince kafamda bir şeyler oturmadı. Doktorumun söylediği şekle uymuyordu. Simit = beyaz un ve pekmez demekti. Beyaz un vücudumda hızla şekere dönüşecekti. Pekmez de aynı. Burada bir yanlışlık olduğuna karar verip, kendim araştırmaya başladım. Şekerin vücudumuza soktuğumuz en büyük zehirlerden birisi olduğunu, her yediğimizde beynimiz dahil tüm hücrelerimize nasıl zarar verdiğini öğrendim ve en önemlisi şekerin bir bağımlılık olduğunu öğrendim. Peki o halde, bağımlılıklar kurtulmak içindi ve ben bunu yapacaktım. Şeker, yendikçe daha çok istenen ama yenmedikçe tamamen unutulan bir arkadaşımızmış. O günden sonra bir daha rafine şeker tüketmedim. Kendime bir program çıkarttım. İlk aşamada tüm ekmek, un, makarna ve pirinci işlenmemiş, yani tam tahıl olarak değiştirdim çünkü islenmiş olan tüm ‘’beyazlar’’ kanımıza hızla karışıp, hep o dengede tutmaya çalıştığımız şekerimizi daha da dengesizleştiriyormuş. Halbuki tam tahıllar daha uzun sürede kana karışıp şekerimizi yavaşça yükselttiğinden uzun süre tokluk sağlıyormuş. Hayatıma gerçek yemekleri soktum. Daha çok sebze, meyve, kurubaklagil, en çok salata, daha fazla saf protein, kavrulmamış yemişler, ara öğünler ve her gün aralıksız 45 dakika yürüyüş rutinim oldu. Sirkeci’den hep Kemal Sunal (nur içinde yatsın) filmlerinde gördüğüm üçlü sefer taslarından aldım ve gittiğim her yere kendi yemeğimi taşımaya başladım ki dışarıdaki uyaranlar aklımı çelmesin. Tatlı krizleri gelmedi mi? Öyle bir geldi ki. Canım her tatlı istediğinde keçiboynuzunu tavşan gibi kemirdim ve kuru meyve yedim. Tüm bunlar işe yaramıştı. 3 ayın sonunda 7 kilo vermiştim ve 3 aylık şeker dengesi ölçümüm (hA1C) %6 seviyesine inmişti. Yani yolum doğruydu. Zaten ilk aylardan sonrası çorap söküğü gibi geliyor... Doktorumun tebrikleri ile daha da güçlendim, heveslendim. Hem sağlığıma kavuşuyordum hem de kilo vererek kendimi daha güzel ve aktif hissediyordum. İşte tam burada 10 senedir devamlı gelişen ve kendini yenileyip şekil değiştiren beslenme ve spor serüvenim başlıyor. Evet, her şey yolundaydı ama sevdiğim birçok lezzetten uzak kalmak artık beni üzüyordu. Ayrıca her gün yeni bir şey öğreniyordum. Özlediğim yemekleri hayatıma tekrar sokmalıydım ama bu yeni ve nihai beslenme sistemime uygun olmalıydı. Benim için yeni bir araştırma serüveni başlıyordu. Hala içinde bulunduğum bu uzun serüveni de anlatmaya bir sonraki yazım ile başlayacağım. Şimdilik herkese mutlu ve şekersiz günler dilerim. Bu yazım www.hthayat.com'da 05.Aralık.2016'da yayınlamıştır ve siteden alıntıdır. #seniyendimdiyabet
- Zeytinyağlı çiriş otu yemeği
Geçen hafta pazardan çiriş otu almıştım. Bu otu ilk defa gördüm. Doğu Anadolu, Güneydoğu Anadolu, Ege ve Akdeniz bölgelerinde bol bol yetişiyormuş. Yabani pırasa da denirmiş. Denemek istedim ve pek sevdim kendisini. Pazarcı Amca ''ıspanak gibi pişir'' dedi ve ben de zeytinyağlı, kızıl pirinçli pişirdim. Çiriş otu sanki doğa tarafından rulo paket yapılmış gibi. Dalları birleştiren bir zar var. Bu zarı bıçakla kesip, dalları birbirinden ayırdım ve bol suda yıkadım. Temizlenme öncesi ve sonrası Zeytinyağı, bir soğan ve rendelenmiş domatesi tencerede biraz çevirdim. Otları iki veya üç parçaya bölüp üstüne ekledim. Diğer bir tencerede de pirinçleri haşladım. Benim pirincim kabuklu pirinç olduğu için geç pişiyor. Bu otlar ile aynı anda pişmesi yetişmez. Otlar solup da pişmeye yakın olduğunu anlayınca haşladığım pirinçleri ekledim. Tatlarının birbirlerine harmanlanması için de 5 dk kadar birlikte pişirip altını kapadım. Üstüne yoğurtla çok severek yedim. Çiriş otunun faydaları : C vitamini bakımından çok zengin bir ottur. Beyaz kan hücrelerini artırıcı özelliği vardır. Vücutta ki mikropları öldürür. Çiriş otu güçlü bir antioksidan kaynağıdır. İdrar söktürücüdür. Kronik ağrıları gidermede faydalıdır. #çirişotu